Hem görsel hem de işitsel bir sanat dalı olan sinemada müzik tercihlerinin önemi yadsınamaz. Filmler üzerine yazılan yazılarda ve yapılan okumalarda (eğer Hans Zimmer değilseniz) çoğu zaman atlanıyor film müzikleri ve skorlar. Halbuki müziklerin duyguyu verme konusundaki gücü inanılmaz yüksek. Hatta bazı filmler ve diziler için senaryodaki açığı kapatmaya bile yetecek güçte olabiliyor müzik kullanımı.
Müziğin gücü üzerine belki de ilk akla gelen örnek 2001: A Space Odyssey’in açılışıdır. Başlı başına epik bir eser olan Also sprach Zarathustra, adeta bize bir başyapıt izleyeceğimizi söyler. Bu eser olmadan açılışı düşünmek imkansızdır. Örnekler daha çoğaltılabilir. Elbette albümler üzerine ayrıntılı konuşmadan önce film müzikleri ve skor arasındaki ayrımı da doğru yapabilmek gerekiyor. Film müzikleri film için yazılan veya filmden bağımsız, lisans hakları alınan şarkılara verilen isimdir. Skor ise genellikle yaylı, klavyeli müzik aletleri ve atmosferik sesler ile yapılan ve filme özel bestelenen enstrümantal eserlere verilen isimdir. Çoğu zaman film müzikleri dendiğinde skorları da bu ismin altında ele alırız.
Bu seri boyunca filmlerin skor kısmına önem verecek olsam da bazı filmlerin film müziklerine de odaklanacağım zamanı geldiğinde. Bu kısa ama açıklayıcı girişin ardından yazı serisinin ilk albümünü inceleyelim. Radiohead’in gitaristlerinden Jonny Greenwood tarafından bestelenen, Paul Thomas Anderson filmi There Will Be Blood’un sadece skorlardan oluşan film müzikleri albümü bugün incelememize konu olacak.
Kimilerine göre Paul Thomas Anderson’ın kariyerinin en iyisi, kimilerine göre ise 21. yüzyılın en iyi filmi olan There Will Be Blood, 3 saate yakın süresi ile modern bir epik filmdi. İzleyiciyi koltuğa çivileyen ve “I drink your milkshake” gibi bir cümleyi korkutucu hale getiren Daniel Plainview karakterine hayat veren muazzam Daniel Day-Lewis performansı, harika senaryosu, muhteşem görüntü yönetmenliği ve bugün ele alacağımızı müzikleriyle tekrar tekrar hatırlanması gereken bir film There Will Be Blood.
Elbette böylesine başarılı, her açıdan dört dörtlük bir film karşımızda olunca filmin müzikleri biraz geri planda kalabiliyor. Halbuki temelinde bir karakter çalışması olan filmde, ana karakter Daniel Plainview’un izleyicide yarattığı izlenim konusunda oldukça etkili olan bir müzik kullanımı var. Adını filmden alan There Will Be Blood, Proven Lands (introsu ile birlikte) ve Future Markets gibi sert parçalar karakterin tekinsizliğini yansıtmakta oldukça başarılı oluyorlar. Filmin açılışını yapan Open Spaces ise göreceklerimize karşı bizi hazırlamak için oldukça etkili bir parça.
Prospector’s Alive, isminin gerekliliklerini yerine getiriyor. Tehlike yaklaşıyor ve Daniel Plainview, deliliğe bir adım daha atıyor. Eat Him By His Own Light ise hem ani yükselişleriyle hem de ismiyle albümün bir diğer dikkat çeken parçası olmayı başarıyor ve Daniel Plainview’un kurnazlığını gözler önüne seriyor ince piyano tınılarıyla. Albümün çoğu parçasında yaylıların ani yükselişleri hakim. Dinginliğin ardından gelen bir kaos, sessizliğin ardında gelen bir fırtına gibi bir etkiye sahip bu yükselişler. Zaten albümü tek bir kelimeyle özetlemek istesem kesinlikle “Kaos” kelimesini seçerdim. Dedim ya bu film bir karakter çalışması, doğal olarak müzikleri de öyle. Karakter gibi kaotik ve tekinsiz. Bu durumun sonuçları ise elbette müzikler açısında bir dezavantajı oluyor. Greenwood’un bestelediği albüm her ne kadar filme inanılmaz uyum sağlasa ve tartışmasız filmi yukarı çıkarsa da başlı başına kalınca pek bir şey ifade etmiyor. Üstte ismi geçen şarkılar haricinde kalan parçalar, film dışında tekrar ziyaret etmeyi isteyeceğiniz kadar etkileyici değiller ancak filme çok yakışıyorlar.
Büyük bir deha olan multi-enstrümantalist Jonny Greenwood’un elinden çıkan ve daha karşımıza bol bol çıkacak olan PTA-Greenwood ortaklığını başlatan There Will Be Blood albümü, film ile birlikte dört dörtlük ancak filmden bağımsız olarak ziyaret etmeyi pek düşünmeyeceğiniz bir albüm.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.