Spotlight: Çarpıcı Öykünün Sıradan İşlenişi


Tom McCarthy’nin yazıp yönettiği, 2015’e damgasını vuran “Spotlight” bir grup gazetecinin pedofil rahipleri, Katolik Kilisesi’nin bu rahiplerini korumasını ortaya çıkarmalarını konu alan bir drama. “Spotlight”ın konusu son derece çarpıcı, düşündükçe mide bulandırıcı. Mide bulandırıcı, çünkü sadece bir rahip onlarca çocuğa tecavüz edebilmiş, kilise de bunu örtbas etmiş, onlarca çocuğun hayatı kararmış. Ki ortada tecavüzcü – pedofil bir rahip yok, onlarca rahip var, bu rahiplerin tecavüz ettiği yüzlerce kişi var ve hemen özdeşleştiğimiz gazeteciler de film boyunca bunu duyurmaya çalışıyorlar.

63489

Geçmişte, yani 70 ve 80’lerde çekilen filmlere öykünüyor “Spotlight”. Ama o filmlerdeki tırnak kemirten gerilimi burada bulamıyoruz. Aslında gazeteciler bir-iki yerde tehdit ediliyorlar ve onlardan bu tecavüzleri yazmamaları isteniyor. Fakat bu tehditler gerilime dönüşmüyor. Film nasıl başladıysa öyle sona eriyor. Belli ki yönetmen gerilimsiz, hafif ve belgesele daha yakın olan bir kurmaca film yapmak istemiş. Filmin en büyük sorunu bu çarpıcı olayları, gazetecilerin başarısını alelade, sıradan bir sinema diliyle, hatta sinema dilinden çok TV estetiğiyle yansıtmış olması ve uzun bir araştırma sürecini neredeyse essiz anlatması. Yönetmen McCarthy gazetecilerin parçalardan bütüne (tek rahipten yetmiş rahibe) ulaşmalarını nefes almadan, arka araya anlatmanın telaşı içerisinde. Bazen neyse ki bir iki es verilip bazı karakterlerin gündelik yaşamı gösteriliyor da nefessizlikten ölmüyoruz. McCarthy’nin yönetmenliği yüzünden finalde arzulanan katarsise tam anlamıyla ulaşılmıyor.

McCarthy’nin senaryosu birkaç sorun dışında iyi. Mesela karakterlerin gündelik yaşamlarına pek yer verilmemiş, onları daha çok gazeteci kimlikleriyle tanıyoruz. Yukarıda dediğim gibi gündelik yaşama değinilmemesi, gerilimin de filme dahil edilmemesi tatsız tuzsuz ve arka arkaya sıralanan olaylar yüzünden yorucu bir filmin çıkmasına neden olmuş. McCarthy yıla damgasını vuran bu filmiyle pedofili, Katolik Kilisesi, toplumsal çürüme ve gazetecilik üzerine düşündürtmeyi başarıyor. Ayrıca bu gazetecilik başarısını, rahiplerin ifşa edilmelerini kötü bir şekilde yansıttığını da söyleyemeyiz. Birtakım sorunlar giderilse, belki biraz gerilim katılsa, bu hafifliğin ve dizi estetiğinin önüne geçilebilseydi işte o zaman yılın filmi olabilirdi “Spotlight”.

Spotlight

Oyunculuklara gelirsek… Film genelde toplu performans ödüllerini alıyor. Zira oyuncular, gazetecilerin ekip ruhunu iyi yansıtmışlar. Her birini tek tek ele alıp incelersek çarpıcı bir performansa ulaşamıyoruz ama birlikte filmin izlenilirliğini artırdıklarını söyleyebiliriz. Gerçi burada durup Mark Ruffalo’ya değinmek gerek. Michael Keaton’dan Rachel McAdams’a, Liev Schrieber’e, Stanley Tucci’ye kadar hiçbir oyuncu diğerinden rol çalmaya niyetlenmezken Ruffalo metot oyunculuğu ile aradan sıyrılmaya çalışıyor. Ruffalo diğerlerinin sade ve iyi performansları arasında göze batmaktan kurtulamıyor. Çünkü karakteri yorumlayış şekli, metot oyunculuğuyla oynadığını fazlasıyla belli ediyor.

“Spotlight” aşırı beklentilere girilmeden izlenilesi bir gazetecilik filmi. “All President’s Men”in izinden gidiyor ama bu filmin etkileyiciliğine yönetmen yüzünden ulaşamıyor. Senenin en etkileyici, sarsıcı filmi olabilecekken yukarıda saydığım nedenler yüzünden olamamış bir film. Gene de McCarthy’nin vasat filmi “The Cobbler”ı unutturduğunu söyleyebiliriz. “Spotlight”ı izlerken iyice bataklığa gömülmüş ülkemizi hatırladığımı da anmadan edemeyeceğim. İki açıdan hatırlattı: Tecavüzcü rahipler, çocuk pornosu izleyen imamı (çocuğa tecavüz etmek de, çocuğa tecavüz edilen videoları izlemek de pedofilidir); bu rahipleri ortaya çıkarmak için var güçleriyle çalışan gazeteciler ise ülkemizin gazetecilerini hatırlattı. Umarım bir gün ülkemizdeki gazeteciler de Spotlight’takiler kadar iş ahlakından nasiplenirler.