Star Wars: The Last Jedi: Herkes İçin Ayrı Evren

Star Wars: The Force Awakens uzun yılların ardından teşrif eden ilk Star Wars filmiydi ve büyük kitleleri heyecanlandırıp kimini de hayal kırıklığına uğratmıştı. Film gösterime girdikten belli bir süre sonra, çeşitli isimlerin film hakkındaki görüşlerini alarak The Force Awakens‘a dair genel görüşün izini sürmeye çalışmıştık. Star Wars: The Last Jedi‘la bunu bir geleneğe dönüştürüyoruz.

Doğu Yücel (Yazar)

Star Wars’un mirasına konan J. J. Abrams bu şansını Bölüm 4 Yeni Bir Umut‘u kopyalayarak ve fanların beklentilerini suni yöntemlerle hikayeye monteleyerek değerlendirmişti. Rian Johnson ise bunun tam tersini yapmış, hayranlara ve hatta Star Wars evrenine kafa tutarcasına bugüne kadar kurulan hikayeleri, kuralları, anlatım tarzlarını yerle bir etmiş. Filmi zaman zaman “vay be, ezber bozan hareket” diye takdir ettiğim oldu ama Leia’nın fantastik uzay yürüyüşü ve Mel Brooks’un Star Wars parodisi Spaceballs‘tan çıkmış gibi duran ütü sahnesinden sonra “hooopppp orda dur” dedim. Son dakikadaki Luke feyki ise filmi derin bir hayal kırıklığıyla terk etmeme neden oldu. Oysa Rogue One‘daki Darth Vader sahnesi gibi tek bir Luke Skywalker ışın kılıcı düellosu ile filmi kurtarabilirdi. Yazık olmuş. Artık önümüzdeki filmlere de bakıyoruz, diyemiyorum, ana hikayeden ümidimi kestim. Han Solo gibi alternatif hikayelerde arayacağız gücü. Yine de Abrams’ın zayıf ve taklitçi temelinin üstüne Rian Johnson’ın diktiği bu komik cesaret gösterisinden sonra yeniden Abrams’ın ne yapacağını merak ediyorum. Muhtemelen The Last Jedi‘ı bile aratacak kadar kötü bir Star Wars filmi bizi bekliyor.

Gültekin Turgut (Sinema Yazarı)

Bu dosya aslında uzun zamandır değinmek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir konuyu dile getirmek için iyi bir fırsat oldu. Kadim üçlemeyle büyüyenler için iyilik ve kötülük o kadar nettir ki bu konuda gri bir nokta söz konusu bile değildir. Darth Vader kötüdür, Trooper’lar kötüdür. Sith düzeni kötüdür, Jedi düzeni iyidir. Yoda iyidir. R2-D2 ve C3PO iyidir. Bunlar o kadar nettir ki, ikinci üçlemeyle kafası karışan ve üçüncü üçlemeyle daha da karışması muhtemel zihinler için elbette bu kadar net çizgiler anlaşılmaz olabilir. Şimdilerde Darth Vader’lı okul çantalarını gördükçe iyi ile kötünün arasındaki çizginin aslında hiç net olmadığı gibi bir felsefi çıkarımdan çok her şeyin bir ticari nesneye dönüştüğü acı gerçeğiyle yüzleşiyor insan. Harley Quinn, Poison Ivy gibi karakterleri bir çizgi film olarak Wonder Woman ve Supergirl ile birlikte şirinlikler yaparken görünce zaten (DC Super Hero Girl) durumun hangi noktada olduğunu kavramak kolaylaşıyor. Aynı şeyin Marvel evreninde ve illaki Star Wars evreninde de yaşanmaması beklenemez. Aslında filmler çizgi roman dünyasının Comics Code Authority ile şekillenmiş yapısını kırdıkça babalarımızın kuşağı gibi filmin sonunda iyilerin kazanmasına alışmış kuşakların da tıpkı “iyilik” gibi azaldığını göstermesi açısından önemli bir veri olarak görülmeli… Kylo Ren ve Rey aslında iyiliğin ve kötülüğün basit birer seçim olduğu duygusu uyandırarak onların bedelleri konusunda sanırım bir aldatmaca da yaratıyorlar. Popüler sinema dilinin iyilik ile kötülük arasındaki sınırı bir felsefi temelden çok kolayca geçişler yapılabilecek bir durum gibi sunması ise bizim sormamız gereken önemli bir soru olarak ortada duruyor.

Güzin Tekeş (Sinema Yazarı)

Rian Johnson hem epik hem de duygusal bir Star Wars filmi yapmış. The Last Jedi için yapılan olumsuz yorumların hiçbirine katılmıyorum. Hatta filmin seriden çıkarılması yönündeki baskıların büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Luke Skywalker’ın hikayesi tam da ilk filmden itibaren çizdiği imaja oturuyor ve serinin gidişatı içinde yerini buluyor. Kristal tilkiler, Jedi adasındaki hayvanlar ve diğer yeni tanıştığımız karakterler alıştığımız Star Wars evrenine son derece yakışıyor.

Adam Driver’ın tüm antipatikliğine rağmen Kylo Ren karakteri de The Last Jedi ile hikayedeki yerini bulmaya başladı. Gelecek filmde karşımızda kusursuz bir kötü adam görebiliriz. Teknik olarak bir şey söylemeye zaten gerek görmüyorum. Eğer filmle ilgili bir şeylerden şikayet edecek olsam iyilerin çok fazla ölmesinden ötürü kalbimin kırılmasından şikayet ederdim.

Haktan Kaan İçel (Sinema Yazarı)

The Last Jedi ilk filme göre daha kabul edilebilir bir film sunuyor izleyiciye. Ancak bu filmin başyapıt olduğu anlamına gelmiyor. Filmde yine ilk üçlemenin nostalji duygusuna bel bağlayan çok sahne var. Ama ilk filmden farklı olarak biraz daha kendi hikayesinin olduğu söylenebilir. The Force Awakens, A New Hope‘un copy paste haliydi. Kylo Ren karakteri maalesef bir üçlemeyi kaldırabilecek kapasitede bir villain değil. Filmde villain ne kadar kuvvetli çizildiyse filminiz o kadar iyi olur denir. Bu yüzden filmin baş zayıflıklarından birinin bu olduğunu söyleyebilirim. Görsel bakımdan filmde harika iş çıkarılsa da, görsel estetik dışında aksiyon sahneleri zayıf kalıyor. Mantık hataları da devreye girince bu seriden ümidi kestim ben.

Onur Kırşavoğlu (Sinema Yazarı)

Star Wars: The Last Jedi serinin en iyi senaryolarından birine sahip ve içinde en “sinema” olan bölümü. Seriyi seven biri değil de bir sinemasever olarak daha büyük bir keyif aldım diyebilirim. Bu anlamda filmin hayranlarının biraz hayal kırıklığına uğramaları hatta seri dışı kabul etme çabaları anlaşılır. The Last Jedi‘ı bu sebeple iki farklı şekilde ele alabiliriz.

Serinin kendisinden yola çıkarsak bambaşka bir çehre kazandığını, karakterlerin hiçbir filmde olmadığı gibi steril olduğunu ve kötü adam karizması sevenlerin istediğini bulamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak, bu durum seriden çok sinema tadı ve kendi içinde gerçeklik arayanları son derece memnun etti. Tribünlere oynamadan yazılmış matematiği kuvvetli senaryo, ayar kaçmadan ve renk cümbüşüne kaçmadan kotarılmış görüntü yönetmenliği ve isyanın en katıksız haliyle verilişi sinemaseverleri ziyadesiyle tatmin etti. Bu anlamda da seriden bağımsız çok güçlü bir film olduğunu söylemek mümkün.

Son tahlilde ve nazarımda The Last Jedi‘ın serinin en iyi işlerinden biri olduğunu söylemem gerekir. Son filme olan merak da böylece epey arttı. Abrams acaba bu yeni yoldan gidip sinemaya mı daha çok hizmet edecek? Yoksa fanları memnun etmek adına bir geri dönüş bölümü mü? Hep beraber göreceğiz.

Sinema sizinle olsun!

Ozancan Demirışık (Editör, Çevirmen)

The Last Jedi‘da Rian Johnson kimi riskler alarak Star Wars evreninde daha önce görmediğimiz anlara imza atsa da, Klasik Üçleme’nin kodlarını takip etmeye devam ederek tanıdık bir direniş öyküsü anlatıyor. Klasik Üçleme baskıcı bir düzen içinde filizlenen isyanı, yok olmuş bir inancın yeniden ortaya çıkmasını anlatıyordu özetle. Prequel Üçlemesi ise kurulu bir düzenin çatırdayışını, binyıllardır var olan bir inanç sisteminin yok oluşunu… The Force Awakens‘la başlayan yeni üçlemeye geldiğimizde hikâyenin bambaşka noktalara gitmesini, yolun çatallanarak bizi benzersiz bir Star Wars yolculuğuna davet etmesini isterdim şahsen. Elimize geçense, onca fırsatın yeterince değerlendirilmediği; Luke, Han ve Leia üçlüsünü bir kere dahi yan yana göremediğimiz; Klasik Üçleme’nin cazibesini yeniden yaratmaya çalışırken şahsına münhasır bir kimlik edinmekten giderek uzaklaşan bir üçlemenin serim ve düğümü. The Last Jedi‘ı taze, yenilikçi kıldığı söylenen unsurlar, büyük resme bakınca son derece ıvır zıvır kalıyor kanımca. Kylo Ren’in “geçmişi yıkalım” demesi, “Güç herkesin içinde” söylemi, birkaç afili cümleyle Star Wars evrenini yenilemek mümkün değil. Fikir aşamasında kalan, hikâyeye sırtını yaslamayan bir yenilikçilik gayreti, maalesef kifayetsiz kalıyor. The Last Jedi‘ın tüm bunlara rağmen son derece nitelikli bir film olup keyifli bir seyirlik sunması ise işin ironik tarafı. The Last Jedi iyi bir film, ama iyi bir Star Wars filmi değil…

Serdar Durdu (Sinema Yazarı)

Yeni üçlemenin giriş filmi The Force Awakens, artılarına rağmen genel bir tatminsizlik hissi bırakmıştı. Yeni karakterlere alışma süreci ise en büyük handikabıydı. Serinin ikinci filmi The Last Jedi karakterlerle ilgili problemleri mümkün olduğunca azaltıyor. Rey ve Kylo Ren’in olgunlaşması ve aralarındaki ilişkinin iyi işlenmesi, bununla birlikte hikâyenin Rey ve Kylo Ren üzerine kurulmasına karşın Luke Skywalker’ın kilit karakter yapılmasını önemli buluyorum. Zira Luke’un olduğu bölümler filmin en unutulmaz anları diyebiliriz. Senarist\yönetmen Rian Johnson’ın seyircinin hiç beklemediği sürpriz hamleler yapması, akılcı tercihleri ve iyi yönetmenliğiyle yeni üçlemenin The Empire Strikes Back’ini çektiğini düşünüyorum. Genel olarak da The Empire Strikes Back esintileri taşıyan The Last Jedi’ın Rey’in kimlik sorunu ve yan karakter zayıflığı gibi eksileri de var. Her şeye rağmen dramatik yapısı sağlam ve The Force Awakens’a göre çok daha olgun bir Star Wars filmi bu.

Serkan Çellik (Sinema Yazarı)

1977’de hayatımıza girip yan hikayelerle ucu bucağı olmayan bir evrene dönüşen Star Wars’un omurgası her daim sinema filmleri oldu ve bu tutkalın işlevini sürdürebilmesi için George Lucas’ın kontrolünden çıkan yeni üçlemenin muhafazakâr davranması zaten beklenen bir durumdu. Yine de J.J. Abrams imzalı 7. film yeni bir bölüm bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı ve reboot olarak damgalandı. Rian Johnson’ın yazıp yönettiği 8. film ise risk alarak 35 yıl önce 6.filmin sonunda vedalaştığımız karakterlerin hikayesini sürdürmeyi ve hatta sonlandırmayı göze alarak riske girip cesaret göstermiş ve bu nedenle eleştiriye daha açık, yer yer savunmasız. Şahsen unutulmaz anlara şahit olduğum iyi bir devam filmi olarak konumlandırıyorum ancak seriyle büyüyen hayranların olumsuz fikirlerine de saygı duyup görmezden gelmememiz gerekiyor.

Tanju Baran (Sinema Yazarı)
Star Wars evreninin üçüncü üçlemesi, The Force Awakens gibi, kendinden önceki altı filmin kolajı olmaktan öteye gidemeyen rezil bir filmle başladığından, beklenti seviyemi minimuma indirerek sinemaya gittim lakin salondan çıktığımda, Star Wars evreninin en iyi filmlerinden birine tanıklık ettiğim için mutlu, uzun yıllara yayılan çileli bekleyişimin karşılığını nihayet alabildiğim için gururluydum. The Last Jedi, her şeyden önce, Star Wars evreninin “en film olan” eseri; Rian Johnson, Star Wars filmlerindeki “serinin ve evrenin bir parçası” olmaktan kaynaklanan devasa senaryo gediklerinin, yarım kalmış hikâyelerin, hızlandırılmış bölümlerin The Last Jedi’a sızmasını engellemiş ve yerinden çıkardığınızda evrene zarar vermeyen, bir başına ayakta kalmak için de evrene ihtiyaç duymayan bir film yaratmış. Bunun yanında, merkezinde bir aile trajedisinin yer aldığı Star Wars evrenini -trajediyi ve aile bağlarını reddetmeden- prangalarından kurtarmış ve seriyi yeni sulara taşıyacak, isyan bayrağını sıradan insanlara ulaştıracak dokunuşlarda bulunmayı da ihmal etmemiş. The Force Awakens enkazının üzerine inşa edilen ve adı -şimdiden- The Empire Strikes Back ile yan yana anılan The Last Jedi’ın ektiği tohumların serpilip serpilmeyeceğini Episode IX’da göreceğiz ama zeminin çürüklüğü, yeni üçlemenin en ufak sarsıntıda yıkılmasına ve “falanca, filancanın kızıymış” işgüzarlığına, “başka bir Death Star öyküsü” sığlığına hapsolmamıza neden olabilir. Şimdilik, geleceği düşünmeden, hasret kaldığımız güzellikteki The Last Jedi’ın tadını çıkarmak lazım.

Yorum Gönderin