Stranger Things: Nasıl da Paylaşıyor İnsan İsterse

Netflix tarafından 15 Temmuz’da yani ülkemizde korkunç darbe girişiminin gerçekleştiği gün yayınlanan Stranger Things, muazzam bir iş başardı. Siyasette iyimser ve uzlaşmacı bir “darbeye karşı el ele verme” havası eserken, Duffer Kardeşler’in dizisi bizlere bir süredir unuttuğumuz başka bir şeyi hatırlattı: Birbirimize, “Şöyle bir dizi var, mutlaka izlemelisin” demeye başladık. Bu muhtemelen, “güvercinlerin yerdeki sakızı ekmek sandığı ve sakızın gagalarına yapıştığı” bilgisinden beri birbirimizle paylaştığımız en faydalı, en “ponçik” şeydi.Stranger Things Bikes

Müteakip 2-3 haftada Stranger Things çılgınlığı dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de yayıldı. 1980’ler Indiana’sından (kurgusal bir kasaba olan Hawkins’ten) doğan bu fenomen, bizleri kendine bağladı. Daha da büyüleyici olan, söz konusu dizinin bunu nispeten düşük profilli bir ‘release’ ile, hayran kitlesini sessiz sedasız büyüterek ve sevdiğimiz bazı ‘retro’ yıldızları (bkz. Winona Ryder, Matthew Modine) kullanarak yapmasıydı.

Henüz tanışmamış olanlar için biraz detay vereyim. Stranger Things herkesin birbirini tanıdığı, kornaya biraz uzun bassanız günün olayı haline gelecek sakin bir kasabada bir çocuğun kaybolması ve ardından tuhaf olayların çorap söküğü gibi gelmesi üzerine kurgulanmış bir proje. İlk sezonu, her biri 42-55 dakika arası uzunlukta 8 bölümden oluşuyor. Karanlık ajanlar ve doğaüstü güçler devreye girince, Hawkins kasabası “upside-down” boyutuna geçiş yapıyor.Stranger Things Psychic

“Upside-down”, görünüm olarak her şeyin Hawkins’le aynı olduğu fakat işlerin aslında öyle olmadığı, alternatif bir evren. Normal dünyamızda bir ip cambazı olduğunuzu düşünün. İp üzerine iki tarafa doğru yürüyebilirsiniz. Fakat ipte bir de baş aşağı durup iki yöne yürüseniz, yetmedi arada bir yukarı sıçrasanız, aşağı düşseniz fena olmaz mıydı? İşte bu alternatif boyut, “upside-down”ın ta kendisi…

Stranger Things, naçizane kanaatime göre B’si büyük bir başyapıt! 2016 içerisinde izlediğim en güzel şey. Üstelik bu iddiama, senenin geride kalan 7 ayında seyrettiğim ve yıl sonu listemde yer almayı şimdiden garantilemiş olan Spotlight (Tom McCarthy), Midnight Special (Jeff Nichols), 10 Cloverfield Lane (Dan Trachtenberg), The Wailing (Hong-jin Na), Room (Lenny Abrahamson), Deadpool (Tim Miller), The Hateful Eight (Quentin Tarantino), The Nice Guys (Shane Black), The Wolfpack (Crystal Moselle) ve The Fundamentals of Caring (Rob Burnett) gibi müthiş filmler, en güzel kedi videoları, İzlanda’nın Euro 2016 maçları, “Vive Tauron Kielce – Veszprém” Hentbol Şampiyonlar Ligi Finali ve Chris Froome’un Tour de France liderliğini ele geçirdiği nefes kesici “Pau – Bagneres de Luchon” etabı da dahil…Stranger Things Gang

Yepyeni ve heyecan dolu bir dünyaya giriş yapmamızı sağlıyor Stranger Things. Ama bir yandan da bizi çocukluk günlerimize döndürecek türden bir fantezi vadediyor. Unutulmaz hatıralara göndermeler yapma dalında adeta bir Olimpiyat Şampiyonu!

Anılarınız arasında ilerlerken E.T.’den The Goonies’e, Stephen King eserlerinden Firestarter’a, Wes Craven, John Carpenter alemlerine, günümüze doğru gelirsek Minority Report’a, Pan’s Labyrinth, Interstellar, Under the Skin’e ve o anki ruh halinize göre daha onlarca yere uğruyorsunuz. Ve tüm bunlar olurken arka planda ne mi çalıyor? The Clash’ten “Should I Stay or Should I Go”!


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın