Suburbicon: George Clooney Sığ Sularda Yüzmeye Devam Ediyor

George Clooney yönetmen olarak çok sık film yapan birisi değil. 2002-2017 yılları arasına altı film ve bir mini dizi sığdırdı. Clooney’nin yönettiği bu altı filmden ilk dördü ortalamanın üstüne çıkmayı başaran filmlerdi. Confessions of a Dangerous Mind, Good Night and Good Luck ve The Ides of March etkileyici filmlerdi. Bu filmleri yaptıktan sonra Clooney’nin sıradaki filmleri heyecanla beklenmeye başlandı ama aktör/yönetmen 2014’te vizyona giren savaş draması The Monuments Men‘le ilk kez tökezledi, çıtayı alabildiğine düşürdü. Bu filmden üç yıl sonra bugün karşımıza çıkan Suburbicon‘la da toparlayamıyor ve bir kez daha vasata bile erişemiyor.

Bundan sonrası spoiler içerir…

Suburbicon aslında epey eski bir proje. Yıllar önce, 1980’lerde Coen kardeşlerin kaleme aldıkları film, Clooney’nin başrolünde perdeye taşınacaktı ama olmadı, proje rafa kaldırıldı. Ne yazık ki geçen yıl Clooney projeyi Coenlerden devraldı ve ortağı Grent Heslov’la birlikte bu senaryoyu düzeltip/güncelleyip (!) yanından ayırmadığı Matt Damon’ın başrolünde sinemaya taşıdı ve ortaya Clooney’nin sorunlu filmlerinden biri daha çıkmış oldu. Film en klişesinden bir Coen öyküsü anlatıyor bizlere. Daha önce Fargo dizisinde ve filminde, pek çok film noir filminde işlenen “Eşini öldürüp parasına konma” konusu Suburbicon‘da da zuhur ediyor. Gardner (Damon) kötürüm eşi Rose’u (Moore) tuttuğu iki kişiye öldürtür, amacı sigortadan gelecek parayla Rose’un kardeşi Margaret’le (Moore) birlikte Amerika’dan kaçmak. Fakat işler planlandığı gibi gitmiyor tabii ki.

Suburbicon‘da 1930’lardan beri -özellikle film noir ve sonra neo noir filmlerde- işlenen bu öyküye hiçbir şey eklenmiyor. Öykü en klişe ve en düz haliyle işleniyor. İşin diğer kötü tarafı Clooney, Rose’u doğru dürüst tanıtmadan öldürüyor. Dolayısıyla bu ölüm herhangi bir duygu uyandıramıyor izleyicide. Zaten bütün karakterler finale dek hiçbir şekilde derinleştirilemiyor, karakterlerin haklarında bilgi verilemiyor. Clooney, Margaret’ı da pek tanıtmıyor, Gardner’ı da doğru dürüst işlemiyor. “Gardner kimdir, ayırıcı özellikleri nelerdir?” soruları cevapsız kalıyor. Salondan çıkınca karikatür düzeyindeki karakterler hakkında aklımızda pek bir şey kalmıyor. Öte yandan her şey tahmin edildiği şekilde gelişip sonlanıyor. Sürprizsiz bir film Suburbicon. Ama en büyük sorunu epey önemsediği ırkçılık meselesinin hakkını hiç verememesi. Clooney beyazların birarada yaşadığı bu hayali banliyöye -Suburbicon’a- taşınan siyahi bir aile üzerinden Amerika’nın güneyindeki saf ırkçılığı irdelemek istemiş ama aileyi ve ırkçılığı Gardner’ın öyküsüne bağlamakta zorlandığı, hatta bağlayamadığı için ırkçılığın, siyahi düşmanlığının hakkını veremiyor. Siyahi ailenin başına gelenler izleyiciye umursatılamıyor. Bunun da nedeni aileyi tanıtmaması (siyahi babanın repliği yok, adı bile yok), aileyle özdeşlik kurulmasını sağlamaması ve belirttiğim gibi Gardner’ın öyküsüne, yani ana öyküye bağlayamaması. Dolayısıyla iki farklı film izliyormuşuz hissiyatını yaşamamak zor.

Film her açıdan sorunlu. Coenlerin tipik aldatma-cinayet-para temalarını çoğu zaman heyecansız bir şekilde işliyor, karakterlerini izleyiciye umursatamıyor, ırkçılığı doğru dürüst işleyemiyor, oyunculardan da iyi performanslar alınamıyor. Damon kötü karakterde fena değil. Finale doğru Gardner’ın oğlunu öldürmekle tehdit ettiği sekansta Damon epey iyi oynuyor ama aktörün parladığı tek sahne bu oluyor. Halbuki senaryo ve karakter iyi yazılsa Damon, Talented Mr. Ripley‘deki kadar iyi olabilirdi. Ama fırsat kaçmış. Moore’un durumuysa kötü. Zira iki rolde karşımıza çıksa da ikisi de birbirinden vasat şekilde kaleme alınmış. Oscar Isaac ise on dakikadan daha az görünüyor. Yetenekli aktör bu on dakikalık rolde parlamayı başarıyor. Suburbicon bütünüyle kötü bir film değil. Bazı sahneler iyi yazılmış, eğlenceli sahneler. Coenvari olaylar klişeliğe rağmen zaman zaman eğlendiriyor. Rose’un ölümüne yol açacak sahne ve finale doğru Gardner’ın oğlunun (Noah Jupe) hayatta kalma çabaları gerilimli ve heyecanlı. Fakat bunlar filmi kurtaramıyor. Clooney toplumsal bir hiciv, hem de bir kara komedi yapmak istemiş ama ikisini de başardığını söylemek zor. İkisinde de batmış Clooney. Dilerim sıradaki işi Catch-22 mini dizisiyle kariyerini düzeltir.

1 yorum

Yorum Gönderin