Suçlu Neslin Çocukları: Lore

Hayatı anlamdıran veya anlamsızlaştıran savaşlar vardır. Bir düşünce uğruna ya da sahip olduklarınızı korumak için savaş verirsiniz. Tabii her savaşın insanlar üzerine etkileri vardır. Bunların en temelleri yıkım, acı, tükenişler ve kederdir. Çünkü savaşın içinde kimse kazanamaz. Sadece ülke liderleri kendi egolarını tatmin ederler. İşte öyle bir savaşın sonlarına doğru varıyoruz.

İkinci Dünya Savaşı, Hitler’in birlikleri kendi emelleri için önüne geleni öldürüyorlar. Dünyanın kaderi adeta yeniden yazılıyor. Bu yüzden de kendinden emin Almanlar hiç yenilmeyeceklerini düşünüyorlar. Tabii ki o ana kadar… Yenildikleri ana kadar… O an bazı beyni yıkanan insanların göç etme vakti geliyor. Çünkü yaptıklarının bedellerini ödemeleri lazımdır. Peki yaptıklarının bedelini ödemekle yükümlülerse, onların nefretle yetişen masum çocuklarının ne günahı vardır? İşte filmimiz Lore da bizlere bu soruyu soruyor.

lore

Kısaca filmin konusuna gelelim. Anne ve babası Nazilere hizmet eden bir grup çocuğun savaş sonrası yolculuğuna tanık oluyoruz. Lore, kız kardeşi Liesel, erkek kardeşler Jurgen ile Günther ve minik bebek Peter’ın evlerinden ayrılıp daha güvenli olan büyükannelerinin yanına gitme yolculuğuna tanık oluyoruz. Anne ve babanın yakalanma sürecinde uzaklaşmasıyla, kardeşlerinden sorumlu konumuna gelen Lore, yaşamın zorlu koşullarıyla mücadele etmeye çalışır. Peşine Thomas’ın takılmasıyla işler değişmeye başlar. Çünkü Nazi anne-babadan gelen bu çocuklara yaklaşmaya çalışan yahudi Thomas’tan başkası değildir. Başlangıçta kavga-dövüş ile başlayan ilişkileri zamanla yakınlaşma boyutlarına varır. Bu yolculuk sırasında her şeyin anlamı değişecektir.

Savaşların eksik olmadığı Almanya’da, bu iklimde yetişen çocukların düşüncelerini tahmin edersiniz; biraz faşist oluyorlar. Aileleri onlara ne verdiyse onlar da onu alıyorlar. Ancak yahudi Thomas’ın bir aile reisi gibi çocuklara ve kızımız Lore’a yardım edip, kollaması bir anda doğruların sorgulanmasına neden oluyor. Onlara kötü diye tanıtılan şeylerin iyi, iyi denilen şeylerin de kötü olabileceği gerçeği, bir anda algıların farklılaşmasına neden oluyor. Hatta sorun artık ırklar arası farklılıklardan çok insanların hayatta kalma mevzusuna dönmüştür. Bir grup çocuk, bu ortamda nasıl hayatta kalabilir ki? İşte bu zor mücadelede her şey mübah olmaya başlar.

Filmin doğasına bakıldığında bir anda zengin hayattan fakir hayata geçen insanların adaptasyon sorunlarının baş gösterdiği ortaya çıkar. Eskisi gibi temiz kıyafetler ve düzgün yemekler yoktur. Tam tersine ne bulabilirlerse onu yerler, kirlenen kıyafetlerini yıkamaya çalışırlar; bulabildikleri az kirli sularla… Mücevherler bir süs malzemesinden çok, açlığın dindirmeye yarayan bozukluklar haline gelir. Böylece çeşitli insanlarla karşılaşıp, insan doğasının değişken tabiatını gözlemler.

Şiirsel görüntülerinin etkisiyle, iyi görüntü çalışmasının sonucunda bir nevi kıyamet atmosferinde yaşamaya çalışan bir grup insanı seyrederiz. Tüm izole hayatları yerlebir olmuş, bu çocuk ve gençlerin, gerçek hayata uyum süreçlerine odaklanırken, değer yargılarının değişimiyle; bilim-kurgu filmlerindeki tasvir edilen kıyamet sonrası dünyaya, bu dünyanın ne kadar çok benzediğini fark ederiz. Savaş bir anlamda kıyamettir. Binlerce masum insan ölür. Bu kıyamet değildir de, nedir?

lore savaşın gölgesinde

İşte bu sorulardan yola çıkan Cate Shortland, iki gencin imkansız aşkını, bu kıyamet atmosferi içinde görselleştiriyor. Belki de hayatın kendisinin acımasız olduğunu ve saf duyguların hala var olabileceğini göstermeye çalışıyor. Böylece filmin sembolik materyali ceylan biblosuyla kırılgan ve masumiyet çağlarının, saflıktan sıyrılıp pişmanlık, keder, hayal kırıklığı içine bürünüşünü izleriz. Ne de olsa artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Lore içinse, her şey daha kötü olacaktır. Çünkü belki de bir insanın hayatında aşk bir kere çıkar. O ise ona sadece uzaktan bakabilir.

Lore (Savaşın Gölgesinde) 109 dakikalık süresi içinde bizleri bir yolculuğa çıkarıyor. Acımasız dünyaya bebeklerin iradesiyle bakıyor. Ancak maalesef filmin uzaması kendisine yaramıyor ve yavanlaşıyor. Halbuki yalın anlatımı belki de yeterince tatmin edici olabilirdi. Yine de eli yüzü düzgün bu film, Nazi – Yahudi ilişkilerine getirdiği hümanist bakış açısıyla takdiri hak ediyor diyebiliriz. Denemek isteyenler için donuk ama keşfedilmeyi bekleyen bir yapım…


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın