Gezici Festival bahanesiyle Taner Birsel’e sorularımızı gönderdik, o da sağolsun cevapladı.
Önce Gezici Festival’le ilgili kişisel görüşlerinizi alabilir miyiz? Kaç senedir Gezici Festival’le yollarınız kesişiyor?
Bir sanatçı için motivasyon kaynaklarının giderek kuruduğu bir ortamda festivaller çöldeki vaha gibi.. Festivalleri, Sinemanın ticari bir mal, bir değiş-tokuş nesnesi olmaktan çıkarılıp toplumun ortak mirası gibi paylaşıldığı alanlar olması nedeniyle de önemsiyorum. Türlü politikalarla belleği sürekli “reset”lenen bir toplumda 20 yıl varlığını sürdürmek -hem de kendini geliştirerek- hiç de azımsanacak bir çaba değil. “Gezici” film festivali, ruhu göçebe, yerleşik hayata bir türlü geçememiş bu köksüz ahvalimize nazire gibi.. Adeta gezerek kendini muhafaza ediyor. Gezgin ruhlu biri olarak bazen filmlerimle bazen de seyirci olarak Gezici film festivaliyle on küsur yıldır ahbaplığım devam ediyor.
Türkiye’nin siyasal gidişatıyla sinemanın yolculuğu arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz?
Elbette… Sanat üretimi toplumun aynası gibi. Ne ki toplumdan aldığını kaş göz yapıp yine topluma satmak kolaycılığı değil. Niteliksel olararak onu değiştirip dönüştürme çabasında olmalıyız. Yerleşik ezberlenmiş bütün olguları sorgulayabileceğimiz güçlü bir araç sinema. Bu yüzden de engelsiz sansürsüz ve özgür olmalı.
Türkiye sinemasının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi isimler geleceğe dair umut telkin ediyor?
İçinde olduğum bir önceki sinema kuşağının önemli yönetmenlerinin bir çoğuyla çalışma şansım oldu. 90’lı yılların kurak verimsiz film ikliminden 60-70 filmin yapıldığı yıllara geldik. Bu elbette bir başarı. Ne ki bu kez de nicelik-nitelik meselesi çıkıyor karşımıza. 10-15 filmin vizyon görüp gerisinin tozlu raflara ya da tv kanallarına dolgu maddesi olduğu bir dönem bu. Sinemaya heves eden bu kadar çok genç yönetmenin çıkması umut verici. Bugün sinema donanım ve teknolojisi oldukça iyi ve daha erişilebilir durumda. Oyuncu havuzu da öyle… ancak hikaye geleneğinin bu kadar güçlü olduğu bu topraklarda sinemanın “hikaye kurmak” konusunda büyük zaafları var. Bu yüzden genç sinemacılara bol bol Sait Faik, Ahmet Erhan, Ahmet Büke gibi yazarları okumalarını öneririm.
Son yıllarda büyük gişe başarısı yakalayan oldukça fazla popüler film örneği var. Bu filmler hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Türk sineması skalası içinde olması kaçınılmaz ve gerekli olduğuna inananlardanım. Popüler sinema ile festival ve sanat odaklı sinemanın arasındaki alan Türkiye’de bence boş. Giderek bu alanı dolduracak filmler de yapılacağını umuyorum.
Size gelen projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Hangi kriterlere göre karar veriyorsunuz?
Üç temel kritere bakıyorum.
1- Yönetmen kim? Varsa yaptığı işler.
2- Senaryo ve önerilen rol
3- Yine yönetmene bakarım.
Şu anda üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı? Kısaca bilgi alabilir miyiz?
Zenne filminin Yönetmenleri Caner Alper ve Mehmet Binay’la yeni projelerinde çalıştım. “Çekmeceler” ismiyle gösterime girecek. Tilbe Saran, Ece Dizdar, Nilüfer Açıkalın ve DOT sahnesinden önemli oyuncuların oynadığı iyi bir film oldu. Şimdilerde ise bol bol film izleyip dinleniyorum.
Son dönemde en etkilendiğiniz filmleri öğrenebilir miyiz?
Deux jours, une nuit (Yön: Dardenne Kardeşler)
Triptyque (Yön: Robert Lepage, Pedro Pires)
The First Movie (Yön: Mark Cousins)
Sivas (Yön: Kaan Müjdeci)
Annemin Şarkısı (Yön: Erol Mintaş)
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.