The Beat That My Heart Skipped: Bazen Tek Bir Bakış Bile…

Jacques Audiard’ın filmi The Beat That My Heart Skipped, “bazen tek bir bakış bile geçmişi hatırlatır” diye özetlenebilecek bir yapım…

KONU

Çocukluğunda annesinin desteğiyle bir süre piyano çaldıktan sonra onun ölümüyle istemeyerek de olsa baba mesleği olan tefeciliğe yönelen genç Tom, geçmişten tanıdığı bir menejerle tesadüfen karşılaştığında piyano ve tefecilikten birini seçmek zorunda kalacaktır.

ANALİZ

Ünlü Fransız yönetmen Jacques Audiard, 1996’da çektiği Un Heros Tres Discret ile belli bir başarı kazanmıştı. Ancak asıl tanınılırlığını sağlayan filmi Sur Mes Levres (Read My Lips)’i ise 2001’de yönetmişti. Audiard’ın bu filmden sonra çektiği film ise 2005 yapımı De Battre Mon Coeur s’est Arrete’ydi (The Beat That My Heart Skipped). Başrollerde özellikle genç oyuncu Romain Duris’in parladığını görüyoruz. Duris’in haricinde ise Audiard ile 2009’da zirve filmi olan Un Prophete (A Prophet)’de çalışacak olan deneyimli aktör Niels Arestrup da iyi bir performans sergiliyor. Ayrıca filmde sürpriz biçimde günümüzde kariyerinde çokça tanınan ve sayısız ödül kazanmış olan Fransız aktris Melanie Laurent de yer almış ki kendisini çok kısa bir sahnede görüyoruz. Bunun dışında Audiard’ın Read My Lips’inde başrolde yer alan Emmanuel Devos da bu filmde yan rolde görülüyor.

Yönetmenliğe baktığımız vakit özellikle senaryonun çok iyi bir biçimde aktarıldığını görüyoruz ki burada yönetmen Audiard’ın Tonino Benacquista ile çok iyi anlaştığı anlaşılıyor. Audiard’ın senaryo yazımında da bulunmuş olması zaten senaryodaki başarının en önemli nedenlerinden biri. İkinci olarak kurgu ve müzik kullanımı da oldukça etkileyici. Kurguda Juliette Welfling, müzikte de Alexandre Desplat büyük iş çıkarıyor.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

Öncelikle filmde duygular ağırlıklı olarak ön planda ve bu seçim kesinlikle filmi en güçlü yapan şeylerden biri. Karakter tanıtımı, gelişimi ve değişimi, bahsetmiş olduğumuz duygu değişimleriyle birlikte oldukça güçlü harmanlanıyor ve bir de buna müzik eklendiğinde ise ortaya çok başarılı bir film çıkıyor.

28 yaşındaki genç Tom, çok istemese de babasından aldığı emirleri uygulayarak tefecilik yapıyor, annesini kaybetmiş olmanın etkisinden de hala tam olarak kurtulamamış, bunun sonucunda da öfke kontrolü yaşamakta olan bir karakter ki mesleği de zaten buna tuz biber oluyor. Öncelikle babasıyla birlikte küçük çapta bir mafya bile oldukları söylenemez, yaşadıkları Fransa banliyösünde belli bir tanınırlık ve babasının geçmişi onları bunu yapmaya itmiş. Babası da artık yaşlandığından dolayı işleri oğlu Tom ve onun arkadaşlarına yaptırıyor. Yaptıkları işler genellikle haraç almak. Tom da oldukça sert, şiddette meyilli bir yapısı olduğundan işte yabancılık çekmiyor ancak en önemli özelliği de şu: Tom’da Martin Scorsese filmlerinde Robert De Niro veya en çok ta Joe Pesci’nin canlandırdığı karakterlerdeki şiddetten haz alma, severek can alma, şiddet uygulama gibi bir durum yok.

Tom tefecilik dışındaki hayatında içine kapanık, sosyal değil, insanlara karşı önyargılı biri. Bunun ilk örneğini babasının genç manken sevgilisiyle tanıştığında babasına onun “fahişe” olduğunu söylediğinde görüyoruz. Bunun başlıca sebepleri de kadının genç ve manken olması. Bunlar Tom’da direkt öyle bir algı oluşmasına neden olabilen şeyler.

Filmin dönüm noktası ise Tom’ın dışarıda arabayla ilerlerken aniden birisini tanıyıp onun arkasından bir sanat binasına girmesi oluyor. Bu kişi Tom’un annesinin eski bir arkadaşı ve piyanist menejeri Mr. Fox ve o da Tom’u hemen hatırlıyor. Geçmişindeki piyano yeteneğini hatırladığını ve isterse kendisini arayabileceğini söylüyor. Tom da bunu dikkate alarak kişinin yanından ayrılıyor. Arkasından koşarak gelen bir başka genç Jean-Pierre ona tanıdığı bir piyanist hocası olan Miao Lin’in kartını veriyor. Tom kartı aldığı andan itibaren içinde git geller yaşamaya başlıyor. Miao Lin’e giderek ondan ders almaya başlıyor, aynı zamanda da tefeciliği sürdürüyor ancak kendisindeki değişimi ekibindekiler de hemen fark etmeye başlıyorlar.

Bir gün Tom babasının haraç almak için gittiği yerden itilerek dışarı atıldığını görüyor ve kendini kaybediyor. Restorana mutfaktan giriş yaparak küçük çaplı bir yangın çıkarıyor ve mekanın sahibi gelince onu döverek boğazına bıçak dayıyor, parayı da alıp hiçbir şey olmamış gibi babasının yanına geri dönüyor. Aynı gün piyano dersine de gidiyor ve orada da ciddi bir öfke problemi yaşıyor. Dersten de çıkıyor. Ardından babasının dövüldüğünü öğreniyor ve onu evine alıyor. Bunu yapan kişinin de Rus mafyasına bağlı Minskov adlı bir kişi olduğunu öğreniyor. Minskov’un babasıyla kendisi için oldukça fazla gömlek yukarıda bir kişi olduğunu anlayınca da ona bulaşmamaya karar veriyor ve babasını da ona bulaşmaması için uyarıyor.

Yine derse gittiği bir gün ders oldukça iyi gidiyor, Miao Lin de artık ona hazır olduğunu söylüyor ve zaten ertesi gün de Tom’un demo gösterisi olduğundan ona bu gece güzel bir uyku çekmesini söylüyor Lin. Dersin sonunda Lin, Tom’a bir hediye veriyor, Tom da şimdiye kadar ki derslerin ücretine kendisine ödüyor ve utangaç biçimde birbirlerine sarılıp yanaklarından öpüşerek ayrılıyorlar. Filmin finalden önceki son kırılma noktası da tam burada yaşanıyor ve gece Tom uyurken arkadaşlarından Fabrice onu önemli bir işe çağırıyor, Tom her ne kadar kaç defa gelmeyeceğini söylese de kapısını kırarak onu da götürüyorlar ve iş çok uzun sürüyor. Şiddet dolu bir gecenin sonunda Tom ertesi sabah demo gösterisi için sanat binasına gidiyor. Ancak gece yaşadıklarının verdiği stres gösterinin başarısız olmasına sebep oluyor ve Tom sinirli bir şekilde sahneyi terk ederek evine dönüyor. Eve döndüğünde ise büyük bir şok yaşıyor Tom. Babasını boğazı kesilerek öldürülmüş şekilde buluyor, kusacak gibi oluyor ve ağlıyor. Ekran da burada kararıyor.

Finalde 2 yıl sonraya gidiyoruz. Tom ve Miao Lin sevgililer veya evlenmişler, ikisi de oldukça başarılı piyanistler olarak hayatlarını kazanıyorlar ve arabayla Miao’nun gösterisine doğru yol alıyorlar. Mekana geldiklerinde ise Tom hemen orada tesadüfen Minskov’u görüyor ve kan beynine sıçrıyor. Hemen 2 yıl önce olanlar aklına geliyor ve yazının başlığında da özellikle belirttiğim gibi bir bakış onu geçmişe döndürüyor. Tuvalette Minskov’a saldırarak onu ölümcül şekilde dövüyor Tom ancak öldürmeden bırakıp Miao’nun gösterisine yetişiyor ve oturarak onu izliyor. Bu sahnede Tom’un Minskov’a yaptığından dolayı aldığı hazza da yüz ifadesinden şahit oluyoruz ve film bitiyor.

Bütün bunların ışığında The Beat That My Heart Skipped, oldukça özgün senaryosu, güçlü karakter yolculuğu, tutku, şiddet, intikam gibi kavramlarla bezenmiş çok güçlü bir Jacques Audiard filmi ve kesinlikle izlenmeye değer. İyi seyirler.

Yorum Gönderin