DİKKAT: Bu yazı filmin sürpriz gelişmelerini ele vermektedir.
Jodie Foster’ın başrolünü üstlendiği, Terrence Howard ile Naveen Andrews’un da rol aldıkları 2007 yapımı suç/gerilim filmi “The Brave One”ın yönetmenlik koltuğundaysa geçmişte birbirinden kaliteli filmler çeken Neil Jordan oturuyor. Filmin konusu basit: Birbirlerini çok seven Erica ile David bir gün saldırıya uğrarlar. David saldırıdan sonra ölür, Erica seri katile dönüşür. Haydi şimdi de bu filmi bir inceleyelim.
Gayet klişe bir aşk sahnesiyle açılan film lafı uzatmadan mevzuya giriyor ve Andrews’un canlandırdığı David’i hunharca (hunharca; çünkü Erica’nın yaptıklarını onaylamalısınız!) öldürüyor. Ardından bir-iki sahnede sevdiceği Erica’nın depresyonuna odaklanıyor. Sonraysa jet hızıyla Erica’yı önce katil, sonra seri katil haline getiriyor. İşte filmin sorunları da Erica’nın değişimiyle başlıyor. Polis, David’in katillerini bulamadığı için Erica bireysel takılmaya, katilleri kendisi bulup öldürmeye karar veriyor ama katilleri bulmadan önce kendisine veya başkalarına hayatı zindan eden kişileri bir bir öldürerek bu alanda kendisini geliştirmeye çalışıyor! Film adeta “Taxi Driver”ın (Foster bu filmde “kurtarılan fahişe”yi oynarken, “Brave One”da kurtarıcılığa soyunur) izinden gidiyor. Hatırlarsınız, New York’tan nefret eden, hatta arabasına binen (!) başkan adayına “Bu şehri klozete atıp üstüne sifonu çekmeli,” diyen Travis finalde katliam yaptıktan sonra Foster’ın canlandırdığı fahişeyi kurtarıyordu. “Brave One” da bu izi takip eder ama yanlış takip eder.
Evet, Erica Travis gibi ölümü hak ettiğini düşündüğü kişileri (markette eşini öldüren bir katili, metroda kendisine sataşan gençleri, David’in katillerini, bir tecavüzcüyü) öldürüyor. Sorun da burada. Film, Erica’nın seri katil haline gelişine övgüler düzüyor, bunu -bireysel adaleti- normalleştirmeye çalışıyor. Aslında tek sorun bu da değil. Erica’yı bulan polisin (Howard) David’in katilini vurduktan sonra Erica’nın kaçmasına önayak olması, Erica’nın katliamlardan önce illegal yoldan silah almasını normalleştirmesi (ABD’de bakkaldan ekmek alır gibi silah alınabiliyor olması büyük bir sorun ve bu sorun yüzünden her sene katliamlar yaşanıyor), Erica’nın kaşını kaldıranı vuracak noktaya gelmesini zerre sorgulamaması ve bunu epey yüzeysel bir şekilde işlemesi, daha önce eline hiç silah almamış Erica’nın birden Rambo kadar iyi silah kullanabilmesi, 11 Eylül sonrasında artan güvenliğe ve kameralara rağmen Erica’nın elini kolunu sallaya sallaya cinayet işleyebilmesi ve tek bir tanığın ortaya çıkmaması (fazlasıyla mantıksız), dışarıya çıktığı ilk gün yolunun bir katille kesişip katil olması (fazlasıyla zorlama olmuş), finaliyle “polis, katilleri bulmuyorsa siz bulun ve onları öldürün!” mesajını vermesi… Bunlar filmin mantıksız, zorlama ve yanlış taraflarından bazıları.
Martin Scorsese, “Taxi Driver”ında karakterin kafayı kırdığını bizlere gösteriyor ve Travis’in yaptığı katliamı meşrulaştırmıyordu. Neil Jordan ise “The Brave One”da karakterin psikolojisini irdelemediği gibi yaptıklarını da meşrulaştırıyor. Jordan, Scorsese’nin izinden bir süre gidiyor, ama sonra yanlış yollara saparak bir çuval inciri berbat ediyor. Filmin kötülerinin siyahlar oluşuna da değinsem mi bilemedim. Bunca sorunlu bu filmde ırkçılığın da olması şaşırtmıyor. Özetle; “The Brave One” yanlış mesajları, onlarca mantık hatasıyla hem Jordan’ın, hem de Foster’ın en kötü filmlerinden birisi.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.