The Conversation: Gözleri Üzerimizde

Ülkemiz insanı, son birkaç yıldır birileri tarafından izlendiği veya dinlendiği gibi son derece paranoyak bir düşünceyle kendini önemli addetmeye çalışıyor. Bunun sebebi televizyonlarda sürekli olarak telekulak veya ses kaydı haberlerinin çokça servis edilmesi olabilir. Fakat bu haberlerin bütün bir toplumu kaygılandırması nasıl açıklanabilir? Toplum kendi günahlarının duyulmasından mı korkar, yoksa insanların birbirine olan güvensizliklerinin hat safhaya çıkması mı bunu tetikler? Çünkü insanlar artık en yakınındakilere bile güvenmiyor. Francis Ford Coppola’nın The Conversation (1974) filmi de yukarıdakilere paralel bir olaylar zincirini anlatır.The Conversation Gene Hackman

The Godfather: Part II (1974) ile aynı yıl gösterime giren film; Altın Palmiye ve birkaç Oscar adaylığı almasına rağmen, o yıl gelmiş geçmiş en başarılı devam filminin gölgesinde kalmaktan kurtulamaz.

Film, şehrin büyük bir meydanında açılır. Meydanın genel görünümünden sonra özele inilmeye başlar ve takip edilen çifti görürüz. Çiftin ses kayıtları alınmaktadır. Kayıtların toplandığı otobüste bu konunun uzmanlarından olan Henry Caul (Gene Hackman)’u görürüz. Kayıtları soğukkanlılıkla toplayan Caul ve ekibi, depodan hallice olan bürolarına döner ve kayıtları incelemeye başlar. Caul incelediği kayıtları sürekli başa sarmaya başlar. Çiftin konuşmalarından anladığı kadarıyla, çift ve onlara bu işi veren adamın arasında geçecek olay Caul’da merak uyandırır ve olayın peşinden gitmeye başlar.The-Conversation-1

Caul’un saksafon çalmak ve az sayıdaki arkadaşlarıyla eğlenmekten başka hobisi yoktur. Sosyalleşme becerilerini yitirmeye başladığını, güvenlik ekipmanları fuarında karşılaştığı arkadaşlarıyla kendi ofisinde devam ettikleri eğlence sırasında görürüz. Beraberinde gelen arkadaşlarının neredeyse tamamıyla tartışır. Tavırlarında öncesinde olmayan bir agresiflik vardır. Görüştüğü kadınla olan ilişkisi de obsesif ve agresif bir tonda ilerlemeye başlar. Zamanla onunla beraber çalışan dinleme ekibinden de ayrılanlar olur.

Caul bu sırada dinlediği çiftin akıbetini öğrenebilmek için plan yapar. Bir otel odasının lavabosunun altında dinlemeye koyulan Caul, bir cinayete şahit olur. Vahşice işlenen bu cinayetin kanlı kanıtlarıyla bire bir temas kurar ve ölenin işi veren adam olduğunu öğrenir. Cinayeti bildiğinin farkına varılığını düşünen Caul, kendi yarattığı paranoya kuyusuna çakılır. Çünkü yaptığı iş itibariyle o da her suçun gizli tanığıdır. Bunun farkında olmasına rağmen, suç kendi canını yakıncaya kadar bu işi yapmaya devam eder. Bu durum onun paranoyasını derinleştirir ve filmin finalinde gördüğümüz hâle getirir. Evinin her yeri parampaça bir vaziyettedir ve elinde kalan tek eşyası olan saksafonunu çalmaktadır.The Conversation2

Coppola’nın The Conversation’ı çektiği ve gösterime soktuğu yıllarda filmin içeriği, o yıllarda Amerikan toplumunun en büyük paranoyalarından biridir. Çünkü o dönem Watergate skandalının patlak verdiği dönemdir ve toplumdaki tedirginlik bu skandalla beraber had safhaya çıkar. Bu ortamda icra edilen film, toplumda oluşan algının sebeplerini ve sonuçlarını başarılı bir şekilde seyirciye aktarır. Geçen yıl Torino Film Festivali’nde izleme şansını bulduğum film, dönemin Amerika’sıyla ülkemizin içinde bulunduğu durumu kıyaslamak ve bu kıyastan bir sonuç çıkarabilmek için önemli bir malzeme oldu benim için.

Son elli yıllık süreçte Dünya üzerindeki tüm insanların birbirine olan güveni gitgide azalıyor. Bu güvenin azalmasının getirdiği sonuçlardan olan kişinin özel hayata doğrudan müdaheleler, zamanla güvensizliğin sebeplerinden biri hâline geliyor. Üzerimizde baskısını hissettiğimiz bu güvensizlik de içinde bulunduğumuz toplumda huzursuz yaşamamızın yegâne sebeplerinden. Kısacası, birilerinin gözünün üzerimizde olduğunu düşünerek yaşama imkânımız yok. Yaşayabilmek için anlamını unuttuğumuz güven keslimesini tekrar hatırlamamız gerekir.

Yorum Gönderin