Eski bir öğretmen olan Jack Torrance, karısı Wendy ve oğlu Danny ile bütün kış kalıp bekçiliğini yapacağı, bir yandan da ona varolduğunu hissettirecek yazarlık uğraşısını gerçekleştirmek için Colorado dağlarındaki Overlook oteline yerleşir. Jack, otele ilk adım attığı andan itibaren burada daha önceden bulunmuş olduğu hissine kapılır ve o andan itibaren kendini bu otele ait hisseder.
Jack ve Wendy için oteldeki ilk zamanları sıradan geçerken, Danny shining denilen, geçmişten ya da gelecekten görüntüler görmeyi sağlayan telepatik gücü sayesinde, geçmişte otelde yaşanan bir aile katliamından sahnelere şahit olmaktadır. Bunun paralelinde, kendini büyük bir baskı ve sorumluluk altında hisseden Jack de yavaş yavaş cinnetin sınırlarına doğru sürüklenmekte, filmin sonlarına doğru her şeyden sorumlu tuttuğu karısını ve oğlunu öldürmeye çalışmaktadır. Finalde, Jack Torrance kendi cinnetinde boğularak ölecektir.
Kubrick’in 1980 yapımı 142 dakikalık bu filmi, korku filmlerine dair aklımıza yer etmiş olan birçok klişenin kaynağını oluşturur. Filmin asıl kaynağı ise, usta yazar Stephen King’in 1977 tarihli aynı adlı romanıdır. Stephen King’in filmi “motoru olmayan güzel bir araba” şeklinde yorumlaması ve daha sonra yapımcılığını üstlenerek, kitabı tv dizisi olarak tekrar çekmesi, onun filme dair ne derece memnuniyetsiz olduğunu gösterir.
Filmde kullanılan ve zaman içinde klişeye dönmüş trüklerden bahsedelim biraz:
Hayali arkadaşı olan çocuk klişesi var mesela. Aklıma gelen örnek filmler içinde The Others, Sixth Sense, Donnie Darko ve Hide And Seek’i sayabilirim. Elm Sokağı serisinde sıkça karşımıza çıkan dantel elbiseli küçük kızların yankılı seslerle ürküten donuk görüntüleri ise, yine ilk kez bu filmde görülmüştür. Bir de en gericisinden, yuvarlanıp kurbanın göreceği bir yerde duran ufak toplar var ki, beni oldum olası germiştir. Yine Stephen King romanından uyarlanan Hayvan Mezarlığı filminde, gömdüğü karısının canlanmasını mutfakta bekleyen Doktor Creed’e, merdivenlerden yuvarlanan topun olacakları haber vermesi ya da Funny Games’de psikopat ikiliden kurtulduğunu düşünen Georg’un, koridorda gördüğü golf topuyla birlikte onların geri döndüklerini fark etmesi top gerilimine örnek gösterilebilir. Funny Games bu tezi çürütse de ben yine de filmlerdeki top figürünün gaipten gelen bir haberci olduğuna, o zamana kadar kendini göstermemişlerin, topla birlikte sahneye çıkmaya başladıklarına inanıyorum.
The Shining’de de olaylar Danny’nin koridorda kendi başına oynarken, dizlerinin dibine yuvarlanan bir topun nerden geldiğini bulmak adına yasak olan 237 numaralı odaya girmesiyle patlak veriyor diyebiliriz. O esnada, daktilosunun başında çalışmaya uğraşan Jack de ailesini öldürdüğü bir kâbus görmektedir. O odada ne yaşadığını tam olarak bilemediğimiz Danny’yi doktora götürmek için direten Wendy’nin bu ısrarları ise Jack’i iyiden iyiye çıldırtmaya başlamıştır. Çünkü Jack bu otele aittir ve ordan asla ayrılmayacaklardır.
Amerikan Bilinçdışı ve Shining
Overlook oteli eski bir kızılderili mezarlığının üzerine inşa edilmiştir (Hayvan Mezarlığı’ndaki mezarlık da eski bir kızılderili taş mezarlığıdır). Kızılderililerin ruh inanışlarına göre ölüm olayında ruh, öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer. Burada ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer. Ölüler bir süre sonra yeryüzünde tekrar doğabilirler. Bu durumda The Shining’de Jack’in üstlendiği otel bekçiliği görevi de eşik bekçisi kavramına tekabül edebilir. Jack’in bir şekilde otelin yüklediği misyonu kotarmaya çalışırkenki başarı eksikliği, onun cinnet nedenlerinden birine dönüşüveriyor. Bu arada Amerika’nın, Kızılderililer’in katliamından sonra kanlı temeller üzerine inşa edilmiş olması şeklinde bir altokuma da yapılabilir. Örneğin asansörün kapıları kapalıyken, içinden boşalan kan şelalesi, gözardı (overlook) edilmiş bir tarihe gönderme olarak da yorumlanabilir.
Bunların dışında, teknik anlamda önemli bir detay da, görüntü yönetmeni Garrett Brown’un sinemaya kazandırdığı steadicamin ilk kez bu kadar uzun süre kullanıldığı film olmasıdır. Danny’nin üç tekerli bisikletiyle koridorda ilerlerken, parke zeminin çıkardığı gerici sesin halıdan geçerken susması ve bu sahnenin tek plan devam etmesi, gerideki müzikle birlikte sinirleri iyice bozar. Brown, filmde steadicami özellikle koridor ve labirent sahneleri olmak üzere birçok yerde kullanmıştır.
Oyunculuk meselesi
Oyunculuklara gelecek olursak… Jack Nicholson bu performansıyla o yıl Oscar’ı kazanamamış olsa da şahsen benim, sadece mimikleri için bile tekrar tekrar izlemek isteyeceğim bir performans sergilemiştir. Özellikle elinde beyzbol sopasıyla kaçmaya çalışan karısı Wendy’yi, merdivenlerden çıkarken takip ettiği ve “Wendy! Light of my life… i’m not gonna hurt you, i’m just gonna bash your brain” sözleriyle psikopatlığın dile gelmiş halini de harika yansıttığı sahnesi, Nicholson’ın oyunculukta kopup gittiği anlardan bir tanesidir.
Wendy rolündeki Shelley Duvall ise, filmin sonlarına doğru Kubrick’in çılgın sayıdaki çekim tekrarlarından ötürü mallaşmış ve tam da yönetmenin istediği bir oyun çıkarmıştır. Bence, Duvall’ın korktuğu anlardaki oyunculuğu on numaradır.
Danny boy rolündeki Danny Lloyd’un ise filmin sonuna kadar Kubrick tarafından özenle korunduğu biliniyor. Lloyd filmi izleyene kadar bir korku filminde oynadığını bilmiyormuş. Çocuk hem aşırı şirin, hem de özellikle Tony’yi seslendirdiği sahnelerde acayip bir oyunculuk sergiliyor.
Filmin başlarında ve en sonunda gördüğümüz, Scatman Crothers’ın oynadığı Dick Hallorann karakteri için de bir şeyler söylemezsek olmaz. Filmin başında, özellikle Danny ile mutfaktaki diyalogları esnasında bu zat-ı muhteremin pek önemli biri olduğu hissiyatına kapılıyoruz. Ama sonra film boyunca ne Danny’ye bir faydası dokunuyor, ne de sır perdesini indirmek konusunda bize… Filmin sonunda ise mânâsız bir şekilde onca yolu katedip otele geliyor ve tabiri caizse bok yoluna ölüyor. Olmasaymış da olurmuş diyorum ben bu karakter için.
The Shining, Kubrick ustanın bir korku başyapıtıdır. Korku filmlerinde sık sık yükselen gerilimin, arada biz izleyiciyi rahatlatmak için başvurduğu tempo düşüşleri bu filmde yoktur; Kubrick bizi her daim gergin bir tel gibi oturtur filmin karşısında. Mum gibi olursunuz. Müzikle gerer, açılarıyla gerer, diyalogları, çığlıkları, kapalı mekan atmosferiyle ve çıkışı bilinmeyen labirent yollarıyla… hepsiyle her an dikenüstü muhafaza eder seyircisini. Kendisine bir kez daha saygılarımızı sunmak gerekir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.