There Will Be Blood: Ya Bu Koyunu Güdeceksin

Konusundan başlayalım; There Will Be Blood, petrol kuyularının organizasyon ağını ve insanların nelere dönüştüğünü ince ince işliyor. Fazla mı kısa oldu? Karakterlere dalalım o halde.

Paul Thomas Anderson, oyuncularının devleşmelerine alan açan bir yönetmen, oyuncuları devleşmezse, altını ince ince işlediği senaryolarının karakterlerinin tam oturmayacağını düşünüyor. Bu filmde Daniel Day-Lewis, The Master filminde Joaquin Phoenix buna çok iyi birer örnek.

Halkı vaatleriyle kandıran 2 etkili gücün birbiriyle ilkel boğuşmasını ele alıyor film: Kapitalizm ve kilise. Proletaryayı sömürme yarışında gizli gizli de değil, açık açık güreşiyorlar.

Belli bir muhafazakar kesimin özetini yapan, kiliseyi temsilen Eli karakteri ile öne çıkarıyor. İnancına rağmen çıkarcı, çıkarcılığına rağmen sembolik ünvanların karizması altında ezilecek kadar aptallığa boğulmuş. Dikkat ederseniz kuyudaki zalim iş saatlerini bize sadece o söylüyor. Fakat çoktan yadırgamayı bırakmış, gösterisinin sesi vicdanını susturmuş Eli…

Kapitalizmi filmi gözlerinden izlediğimiz Daniel temsil ediyor. Bir gün bir adam kasabaya gelir ve oranın petrolüyle alır yürür hikayesi. Daniel neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen ve aklına koyduğunu yaparken yolunu doğruların yolundan da götüren bir manyak. Onu diğer manyaklar arasında ayıran yegane özelliği bu diyebilirim. Yan karakterlerin hepsini de kendi etki alanında tutuyor. Birini çocuğu birini kardeşi gibi bellemek istiyor. Anderson filmi yazarken dogmatik baba figürünü çok iyi gözlemlemiş.

İnsanlar da hammaddeler gibi, petrol için sondaj, insan için liderlik karizması yeterli. Karizma demişken, Daniel’in rahatlatıcı sesinin altında başarısızlığına rağmen umutsuzluğa kapılmamasını önemli ölçüde etkileyen egosu döşeli. Kendine verdiği “Parayı bulayım buraları salıcam” bahanesine bile sadık kalmıyor, hırsı engel oluyor. Hırsından başka hiçbir şeyi olmadığını geç de olsa fark ediyor. Etrafındaki herkes parasına tehdit, kendisi bile.

“Neden umutsuz gözüküyorsun? Orada bir petrol deryası var ve bir tek ben çıkarabilirim!”

Müzikleri filmi besliyor. Kubrick’in başarılı orkestra kullanımına benzettim. Muhtemelen duymazsınız bile, filmin içerisindeyken çarpan kalp sesiniz sanarsınız konçertoları.

Western filmlerden haz etmeyen biri olarak, kendini izletti. İlk başarısı budur diyebilirim. Çünkü beni içine alamadığı için birbirimizi kaybettiğimiz çok film olmuştur. İlginçtir, film yorumlarında “herkes izleyemez” yazan çok olmuş. bunu da herkes izleyemezse herkes ne izler merak ediyorum.

Gözü dönmüş erkekliğin uzun metraj başarısı olarak bu filme Amerika kırsalında geçen Moby Dick diyebilirim. Dünyalarında olan biten göründüğünden daha az komplike, birbirine ardı arkası kesilmeden vuran ve gurur mastürbasyonu yapan maymunlardan ibaret. Ne yazık ki bu sistem halen işliyor, hayvanat bahçeleri gibi. Olan biteni yorumların aksine “herkes izleyebilir” kılan da bu. İstemesek de izliyoruz çünkü.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın