Totoro: Kaçıp Gitsek Buralardan Tanrısı

Şehir yaşamı tüm tekdüzeliğiyle üzerimize yüklendiğinde, vahşi kapitalizmin kurallarıyla işleyen iş yaşamı ruhumuzu körelttiğinde, şehrin ışıkları, cafcaflı yaşamı, neonlar, reklam billboardları gözlerimizi ve beynimizi körleştirdiğinde aynı cümleyi tekrarlar dururuz: Kaçıp gitsek buralardan!

Çoğumuzun hayalinde kırda bir ev, kumsalda uzanıp yatmak, günleri yavaş yaşamak, doğaya karışmak, toprakla birleşmek var. Küçük burjuva hayatlarımızdan, biraz uzaktan baksak ne kadar boş olduğunu anlayacağımız “hedeflerimizden”, köle gibi çalışarak kazandığımız ama hiçbirşeye yetmeyen paranın esaretinden kurtulmak için sadece bir motivasyona ihtiyacımız olduğunu “Abi, hiç durmam giderim!”le biten cümlelerle sık sık dile getiririz.

Miyazaki’nin Totoro’su hayatında yukarıda bahsetmeye çalıştığım hissiyatın sadece birazına sahip insanlara bile bir tanrı olarak geliyor. Kaçıp gitsek buralardan, kendimizi doğaya versek tanrısı… Bahçeye tohum ekmek, patika yollarda yürümek, çimlere yatıp uyumak gibi en doğal ve insani ibadetlerin tanrısı… Farzları yetiştir, büyüt, denge içinde yaşa, sev, mutlu ol olan kadim bir dinin tanrısı…

Miyazaki’nin kendi hayatından ve görüşlerinden değerler yüklediği, çevreci, doğaya önem veren fikirlerini cisimleştirdiği Totoro, film boyunca hiç konuşmadan, sadece homurdanarak hayata dair bir dolu anlamlı söz sözlüyor. Hareketleriyle, tohumlara can verip filizlenmelerini sağlarken yaptığı dans ve yaşadığı coşkusuyla, kedi otobüsüyle ve sihirli güçleriyle, zor durumdaki insanlara yardım etmesiyle şehir yaşamının içinde pek alışık olmadığımız bir rüzgarı yüzümüze üflüyor.

Miyazaki’nin Totoro’yu yaratırken, diğer filmlerinde olduğu gibi giderek dallanıp budaklanan, eski japon efsanelerini hatırlatan bir senaryo oluşturmamış ve “Kızlar Totoro’yu görüyorlar, tanıyorlar, seviyorlar ve Totoro onları hasta annelerinin yanına götürüyor” şeklinde kısaca anlatılabilecek basit bir hikaye üzerine yapılandırmış. Bu basit senaryonun sadece “basit olsun çocuklar anlasın” tezi ile açıklamak haksızlık olur, “izleyen yetişkinler de rahat etsin, kafaları senaryo ile çok karışmasın, mutlu olsunlar” amacı da güttüğü rahatlıkla söylenebilir.

Totoro’nun kültürel etkileri, Miyazaki’nin sinema yaşamına olan büyük katkısı ile ilgili birçok şey de yazılabilir. Ancak bu film hakkında uzun-ciddi eleştiriler yazılar yazmak biraz filmin ruhuna aykırı geliyor. Umarız birgün siz de Totoro’nun çağrısını bir yerlerden duyar ve büyük kentler dışında da hayat olduğunu anlayıp, o yeni ve dengeli hayatınıza ilk adımlarınızı atarsınız.

Yorum Gönderin