Triage: Yalnız Ölüler Savaşın Sonunu Gördüler

triage-1.jpg

Triage, Danis Tanovic yönetmenliğini yaptığı, Scott Anderson’un aynı adlı romanından uyarlanan, 2009 yapımı, türk seyircisinin gözünden kaçmış (seyredenler nedenini anlayacaktır) ortalama bir film. Tanovic’in bundan önce hatırladığım tek filmi de, 2002 de 11 Eylül olaylarına dair, 11 dakikalık kısa filmlerden Bosna Hersek etiketli olanıydı.

Mark Walsh (Colin Farrell), genç bir savaş fotoğrafçısı. Görevi nedeni ile gittiği Kürdistan’da (muhtemelen Irak-Türkiye arası belirsiz bırakılmış bir bölge) bir patlamada yaralanıyor, Irak sınırında peşmergelerin tedavi edildiği triyaj alanına* götürülüyor, tedavisinin ardından New York’a sevgilisi Elena’nın yanına dönüyor ancak bir türlü eski hayatına adapte olamıyor. Aynı göreve beraber gittiği arkadaşından bir türlü haber çıkmaması ile stres seviyesi iyice yükselen Mark’ın imdadına Elena’nın yıllardır küs olduğu büyükbabası (Christopher Lee) koşuyor ve Mark’ı esas neyin rahatsız ettiğini beraberce buluyorlar.
Film, birkaç soruna birden el atma handikapına düştüğünden olsa gerek Tanovic, doğulu hikayeyi, batılının hikayesi kadar güçlü kurgulamamış. Yani bu bir savaş karşıtı film mi? Ne? Savaş muhabiri olarak yaşadıklarını atlatamayan savaş fotoğrafçının hikayesi, evet. Olmuş. Peki ya kalanlar ?

Hele hele o gerilla savaşı… Bu sahneleri belki batılı yer ama biz Türkiye’de bunlarla yatıp bunlarla kalkıyoruz. Örneğin türk konvoyu basıldı deniyor, ölen askerlerin üniformaları belirsiz -arapça konuşuyorlar. Filmin bir bölümünde (bu da biraz zorlama geldi) Kürdistan haritası çizdiriliyor, Türkiye’nin doğusu komple Kürdistan gibi gözüke-cekken ekran bulanıklaşıyor. Yani bir şeyler söylemek istiyor film ama yemiyor. Cesur olamıyor. Sırf filme fon olsun diye çizilen Kürdistan haritası dayanaksız, kürtler de evsiz kalıyor.

triage-2.jpg

Yazının başında dediğim gibi bu film Türkiye’nin gözünden kaçmış zira gösterilseydi muhakkak birileri tu kaka etmiş olurdu. Hatta (umarım öyle bir şey olmaz) abartılıp yasaklama filan getirilebilirdi. Özetle, film ortalama bir film, “iki savaş fotoğrafçısının başından geçenler” hikayesini merak edenler gitsin. Ben kişisel olarak tek bakış açılı savaş filmlerini sevmiyorum, özellikle savaşta tek bir suçlu yoktur. Taraf tutulacaksa bile konu iyice bir kavranmalı. Misal, Nefes filmi de güzel bir filmdi, o da Türkiye cephesinden bakıyordu savaşa ama en azından mantık hatası yoktu:  (Bkz:simgeungor.blogspot.com/2009/12/nefes.html)

Son olarak, şahsi kanaatim odur ki, Tanovic bu filmi 5 parçaya bölseymiş, çok iyi bağımsız hikayeler yakalarmış. Keşke triyaj alanındaki yürekleri parçalayan insan hikayelerini, doktoru daha fazla anlatsaymış, fotoğraflara para ödeyen gazeteci batılıların olaya bakışını anlatsaymış…

*Yaralanmaların aciliyetine göre sıralandığı bir çeşit sağlık alanı

Yorum Gönderin