‘Kor ve Ateş Yılları’ İstanbul Film Festivalinde

Türk müziğinin “mecburi” sürgündeki yıldızı Tülay German’ın hayatını anlatan Kor ve Ateş Yılları belgeseli 15 nisanda, 29.  Uluslararası İstanbul Film Festivalinde gösteriliyor.  Filmin geçen hafta Fransız Kültür Merkezi’ndeki özel gösterimini sizler için takip ettik.

Önce filmin konusu diyebileceğimiz Tülay German’ı biraz tanıyalım. German, 1935 İstanbul doğumu bir müzisyen. İlk gençlik dönemlerinde güçlü bir caz solisti olarak şarkılar söylüyor ve dönemin büyük yetenekleri arasında anılıyor. TRT İstanbul Radyosunda, konuk olarak katıldığı bir programda tanıştığı radyocu ve dönemin önemli entelektüellerinden birisi olan Erdem Buri her anlamda hayatında bir dönüm noktası oluyor.  Erdem Buri ile aralarında başlayan aşk ilişkisi Tülay German’ın sanata ve hayata bakışını da derinden etkiliyor.  Erdem Buri’nin de yönlendirmesiyle Tülay German sahnede batı kaynaklı caz şarkılarını söylemek yerine artık Anadolu türkülerinden beslenerek çok farklı bir müzikal senteze yöneliyor. Bu sentez bir anlamda Anadolu Rock ya da Anadolu Pop olarak adlandırılan türün de öncüsü olmuş oluyor. Bu konuda özellikle 1966da yayımlanan Burçak Tarlası adlı 45lik müzik tarihimizin köşe taşlarından birisi kabul ediliyor. Bu unutulmaz şarkıyı German’ın plak görselleriyle aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz:

[youtube uvLl90xBbwY]

Fransa’da bir yıldız doğuyor

60lı yılların siyasi ve kültürel iklimi Erdem Buri ve Tülay German’ı kendi ülkelerinden kaçarak zorunlu bir sürgün hayatı yaşamalarına yol açıyor. Erdem Buri çevirdiği Marksist bir kitap yüzünden tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıyadır ve çift bu nedenle 1966 yılında Fransa’ya göç etmek zorunda kalır.

Tülay German farklı kimliğiyle Fransa’da büyük ilgi uyandırıyor;  birçok albüm kaydediyor ve konserler veriyor.  Saygın plak şirketi Philips’le sözleşme imzalayarak kariyerinde hızla yükselerek Fransa’nın en tanınmış sanatçılarından birisi oluyor. Her ne kadar Fransa’da Toulai ismiyle çok popüler bir sanatçı olsa da o dönemde ülkesindeki olaylardan çok etkileniyordu; “bu tanıklıklar onun zamanla siyasi yönü ağır basan bir müzisyene dönüştürdü. Öyle ki radikal bir kararla bütün finansal yatırımını harcayıp Philips’le sözleşmesini feshetti. Türk halk türküleri ve Nazım Hikmet, Yunus Emre gibi şairlerin şiirleri için bestelenmiş şarkıları söylemeye başladı. O artık Paris’teki Türk ve kendi ülkelerinden benzer şeylere mazur kalmış göçmenlerin sesiydi.”

German, 1987’de sahnelerden sessizce çekildi ve müzikal kariyerini noktaladı. 1993’te de Erdem Buri’yi kaybetmesinin ardından izole bir yaşam sürmeyi seçti.

Bir Tülay German hayranı da olan ve İngiltere’de yaşayan Didem Pekün bu önemli kişiliği anlatan bir film yapmak istiyor. Bu uğurda Pekün, onu ziyaret için birkaç kez Paris’e gidip gelir. Fakat bütün ısrarlarına rağmen Tülay German’ı filmde gözükmeye ikna edemez, ancak onu da bir şekilde filme katkıda bulunmasını sağlar ve German filmde kendi otobiyografik kitabından seslendirdiği metinlerle, yani sesiyle yer almasını sağlıyor.

Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu

Belgeselde, Tülay German’ın Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu adlı otobiyografisi temel alınarak sanatçının müzik ve fotoğrafları, ayrıca çeşitli arşiv görüntüleri kullanılmış. Film aslında, tarihsel bir süreci bir sanatçının müzikal gelişimi üzerinden irdeliyor ve aynı zamanda da geçmişin bugünle ilişkisini keşfetmeye çalışıyor. Film bize Tülay German’ın öyküsünü bir yandan kişisel bir dille aktarırken bir yandan da kendi ülkesinin 60lardan günümüze savrula savrula içinden geçtiği politik çalkantıları belgesel görüntülerle harmanlayarak çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.

Tülay German: Kor ve Ateş Yılları Fragman

[flashvideo file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-sf2p/27670/000/988/10150151111665014_59949.mp4 /]

Filmin Fransız Kültür Merkezi’ndeki gösteriminden sonra yönetmen Didem Pekün kısa bir konuşma yaparak filmin kendisi için ne ifade ettiğini ve süreci anlattı. İşte o anlattıkları:

[flashvideo file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-ash1/27676/000/885/10150151094870014_56060.mp4 /]

Film çıkışı kendisine birkaç soru sormak için yönetmeni ararken gözlerimiz bir yandan galaya gelen davetlilerdeydi. Bu sırada karşılaştığımız Yaşar Kemal’den izin alarak kameramızı çalıştırdık. Çekim yapmamıza verdiği müsadeden güç alarak yaşayan efsaneye film hakkındaki görüşünü sorduk. Sonunda inceden bir ayar alsak da, şu an “Yaşar Kemal Bakınız’a konuştu” cümlesini kurabilmek bizim için büyük bir zevk ve onur.

[flashvideo file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-ash1/27686/000/277/10150151063795014_6451.mp4 /]

Filmin “ana” yönetmeni Didem Pekün’e sormamız gereken birkaç soru vardı ve sağ olsun kendisi de bunları ayaküstü yanıtladı. Yönetmenden, bir belgesel sinemacı olarak nasıl bir “gerçeği” yakalamaya çalıştığını ve bu gerçekliğe ne kattığını, nasıl bir bakış açısıyla estetize ettiğini; belgesel sinemada kendisini ait hissettiği bir akım olup olmadığını sorduk. Tabii en önemli konulardan biri de filmin festival dışında vizyona girip girmeyeceğiydi. İşte Didem Pekün’ün cevapları:

[flashvideo file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-ash1/27626/000/881/10150151086890014_47336.mp4 /]

Film gösteriminden sonra yaptığı konuşmada Didem Hanım, “bu filmin annesi bensem babası da Barış Doğrusöz’dür” demişti. Biz de Barış Bey’e böyle bir filmin babası olmak nedir diye sorduk.  Konuyu filme aktarırken metodolojik yöntemler deneyip denemediklerini  ve yeni projelerini anlatmasını istedik.

[flashvideo file=http://video.ak.facebook.com/cfs-ak-sf2p/27640/000/220/10150151065585014_61526.mp4 /]

Belleksiz ve çekiştirilen her yöne kolayca savrulan bir toplumdan köklü ve sağlam bir “uygarlığa” geçmenin yolu her şeyden önce toplumsal belleğin oluşturulması ve geliştirilmesiyle mümkün. Bunun için de daha çok film, daha çok kitap daha çok düşünen insana ihtiyacımız var.  Dileriz “Kor ve Ateş Yılları” filmi de daha çok izleyiciye ulaşarak söylemek istediklerini söyleme fırsatı bulur.

Film hakkında daha fazla bilgiye erişmek için:
http://www.tulaygermanfilm.com


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın