Üç Maymun: Kimse Kimseyle Konuşmuyor

still12.jpg

Nuri Bilge Ceylan, Uzak ile başlattığı taşradan kente göç sürecini İklimler’den sonra Üç Maymun ile de devam ettiriyor. Şehre iyice alışıyor, yerleşiyor. Şehrin derinlerine iniyor. Yüzeyden bakınca pek görülemeyen bir alana, şehirlilerin/şehirli olmaya çalışanların yeraltına iniyor. Evlerinin kapısından içeri giriyor. Orada yaşananlar hep çok gizlidir/özeldir ve bir yabancı için dışarıdan çok olağan görünür. Fakat kapı aralarından, pencere kenarlarından çoğu zaman mutsuzluk ve günah sızar. Aile kutsaldır ama günahkârdır da.

Sıradan bir aile. Fakat yavaş yavaş evriliyor. Sıradandan hep daha kötüye doğru. Kent, görünmez şiddetini uyguluyor. Kötücül bir saadet zinciri gibi bu şiddeti başkalarına iletmek zorundayız. Sırtımızda kapkara izler bırakan bir “elim sende” oyunu. Dokunmak istiyorsak eğer, hep kötülük için. Onları yenmek yerine, işin kolayına kaçıp, kendimizdeki karanlıkları başkalarına iletebilmek için. Çok masumdular, sonrasında ağır ağır böyle oldular demek yanlış olur. Aslında, hep biraz günahkârdılar. Hep “üç maymun”dular. Hacer’in hep ihtirasları vardı mesela. Eyüp, çocuğunu kaybettiği için hep mutsuzdu. İsmail hep umursamazdı. Bir birikmişlik vardı. Seyirci de bu birikmişliğin ortasından hikâyeye bakıyor.

Bu filmi özetlemek için tek bir kelime var: Acizlik. Eyüp aciz, Hacer aciz, İsmail aciz. Hem de öyle böyle bir acizlik değil. Devamlı bir acizlik. Durmaksızın. Eyüp patronu karşısında aciz; Hacer, Eyüp karşısında aciz; İsmail, annesi karşısında aciz; Eyüp, karısı ve İsmail karşısında aciz. Film, bu yetersizlikler üzerinde geziniyor. O kadar acizler ki, onlara kızabilmek çok zor.

uc-maymun-2.jpg

Filme adını veren ifade yoksunluğunu vurgulamak gerekir. Üç kişilik bir aile ve Üç Maymun. Herkes her şeyi biliyor fakat hiç kimse ifade etmiyor. Bilmiyorum diyerek oyunun dışında kalmak istiyorlar. Gerçeklerle yüzleşecek cesarette değiller, çünkü sonrasında kopacak fırtınalarla nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar. Bu ifadesizlik hali, filmde ciddi bir ifade biçimine dönüşmüş. Nadir ve kısır diyaloglar içimizi sıkıyor. Konuşsalar da pek bir şey söylemiyorlar. Filmin sonlarına doğru salondaki yaşlı bir kadın izleyici (yanındaki muhtemelen kendisi gibi emekli arkadaşına) şöyle dedi: “Kimse kimseyle konuşmuyor.”

Mayıs ayında Cannes’dan “En İyi Yönetmen” unvanıyla dönen Nuri Bilge Ceylan, Üç Maymun ile kendi sinema geleneğinin biraz dışına çıkıyor. Amatör oyuncular ile çalışmayı seven sinemacı, ilk kez profesyonel oyuncular kullanmış. Kasaba ve Mayıs Sıkıntısı’nda, büyük bir cesaretle anne ve babasını, İklimler’de ise kendisini ve eşini kamera önüne koymuştu. Bu yaklaşımıyla filmlerine kattığı samimiyeti, Üç Maymun’da ara sıra kaybediyor. Hacer rolündeki Hatice Aslan, bazen inandırıcılık sorunu yaşıyor. Bunun bir sebebi de, senaryo gereği Nuri Bilge’nin çıplaklık konusunda nispeten rahat bir kadın oyuncuyla çalışmak istemesi olabilir. Hatice Aslan, gerek az dertli yüzü, gerekse profesyonel oyunculuk alışkanlıkları nedeniyle, Hacer rolüne pek uymuyor. Yavuz Bingöl gerçekten de olağanüstü. Oynamakla kalmıyor; adeta Eyüp’ü anlamaya, yaşamaya, keşfetmeye çalışıyor. İsmail rolündeki Rıfat Şungar, bundan sonraki Nuri Bilge filmlerinde de karşımıza çıkabilir. Ceylan, istediğini veren oyuncularına her zaman sadıktır. Senaryoya da katkısı bulunan Ercan Kesal, patron Servet rolünde en az Yavuz Bingöl kadar başarılı.

Her Ceylan filminde olduğu üzere, görüntülerin bu filmdeki yeri de çok büyük. Vakt-i zamanında, Boğaziçi Üniversitesi Fotoğraf Kulübü başkanı olan Nuri Bilge Ceylan, “benden elektronik mühendisi olmaz” diyerek kariyerine fotoğraf sanatçısı olarak başlamıştır. Sinemaya da görüntülerin şiirsel gözlüğünden bakar. Bu filminde de görsel estetik arayışına kaldığı yerden devam ediyor. “Her mekânda görüntünün mükemmel olduğu bir nokta vardır” diyen Nuri Bilge Ceylan, yine o mutlak noktaları bularak kamerasını o noktalara yerleştirebilmiş. Filmin final sahnesi gerçekten nefes kesici. Akıllara kazınıyor.
Fransa’nın kendini beğenmiş, yüksek sosyetik merkezinde yaptığı konuşmayla Türkiye’yi onurlandıran yönetmene verilen “En İyi Yönetmen” ödülünün, Üç Maymun’dan daha ziyade yönetmenin tüm kariyerine verildiği inancındayım. Ahkâm kesmek gerekirse (bence) Mayıs Sıkıntısı ve Uzak, yönetmenin en iyi filmleridir. Fakat o zamanlar Nuri Bilge Ceylan’ın daha yolun başında olduğu düşünülmüş olabilir. Neyse ki kısmet Üç Maymun’unmuş.

uc-maymun-1.jpg

Nuri Bilge Ceylan, taşra sıkıntısı defterini kapatıp kente göçtükten sonra, yakın arkadaşı Zeki Demirkubuz’un ustası olduğu yeraltı hikâyelerine eğilmeye başladı. Ancak, anlattığı toplum gerçekliği sebebiyle Üç Maymun, her ne kadar Zeki Demirkubuz’un arabesk çekim alanına girse de, yönetmeninin benzersiz yorumuyla çok özgün bir yerde duruyor.
Nuri Bilge Ceylan’ın görsellik arayışına bundan böyle şehirde devam edip etmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın