Komedi filmleri, malum, en çok izlenen filmler arasında ülkemizde de tercih edilen bir tür. Komedinin yanına bir de genel sinema izleyicisinin zaafı olan aksiyonu katınca, iyi çekilmiş bir yapımın yüksek gişelere oynaması şans olmuyor. Dünyada aksiyon ve komedi öğelerini birleştiren filmlerden akla ilk gelen Guy Ritchie’nin “Snatch”i. Film, her daim hareketli ve dinamik sahneleri, hayli komik ve absürd diyalogları, geçiş efektleri, karmaşık kurgusu, müziklerinin kullanımı ve birbirinden alakasız görünen karakterleri başarıyla kesiştirebilen senaryosuyla “Snatch tarzı film” denilen bir kavram da yaratmıştı.
Dünya sinemasının ses getirmiş filmlerinden örnekler alarak kendi dilini oluşturmaya çalışan sinemamızda, bu defa da bir “Snatch tarzı film” denemesi çıkıyor karşımıza. 5 kasımda gösterime girecek olan “Vay Arkadaş – Manik, Tik, Dildo” bu anlamda vasatı aşamayan bir aksiyon – komedi film. Yasadışı yollardan para kazanmaktan vazgeçmiş üçlü Manik, Tik ve Dildo arkadaşlar, Dildo’nun babasının ameliyat masrafını karşılamak için yine bu yollara başvurmak durumunda kalıyor. Ve hikaye orada başlayarak, bu kendi halinde insanları mafyayla muhatap ederek ilerliyor.
Eğlencelik bir AVM sineması
Alışveriş merkezlerinde “sinemaya da gidelim” diyerek alışveriş arası sinemaya gidenlerin (şimdilerde böyle filmlere alışveriş merkezi sineması da deniyor), televizyonda sevdikleri oyuncuları beyazperde de görmek isteyenlerin ve tabi bir de ilk filmiyle “Kemal Uzun ne yapmış” diye merak edenlerin gidecekleri bir film “Vay Arkadaş”.
Biz, filmin İstinye Park’taki galasına gittik, oyuncular ve yönetmenle röportajlar yaptık. Aslında röportajlarımızı gala öncesi özel basın buluşmasından toparladık. Kokteyl karmaşasında kimseyle verimli röportaj yapılamayacağı için, bu buluşmayı filmin iletişimini yapan “bkz iletişim” ayarladı. Pek de iyi yaptı keza galada da deneyimledik ki; gerçekten kalabalık ve telaşe içinde kimseyle görüşme yapmamız mümkün olmazmış. Bu arada geceye katılım oldukça yoğundu. Filmin, “Geniş Aile” dizisinin yapımcılarının elinden çıkması ve dizi oyuncularının da kadroda yer alması genel ilgiyi artırırken, çılgın magazin basınının da olaya saldırmasına neden olmuştu. Magazin muhabirleri, oyunculara abuk sabuk sorular sorarak, manşetlik laflar alabilmek için birbirlerini eziyordu.
Basın buluşmasına dönelim… Bu buluşmada tüm kadro yoktu. Yönetmen Kemal Uzun, oyuncular Mete Horozoğlu, Rasim Öztekin ve Mustafa Üstündağ oradaydı. Aslında bizim için de bu doz gayet yeterliydi.
“Daha önce birlikte çalışmışlar” kadrosu
Videoda da izleyeceksiniz ama kısaca röportajlardan da bahsedelim. Mete Horozoğlu, filmdeki adıyla “Dildo”, kendi ağzından bize rolünü ve biraz da filmin hikayesini anlattı. Sorumuz üzerine ekipten de bahseden Horozoğlu, daha önce çalıştığı isimlerden oluşan bir ekiple çalışmanın kolaylıklarını anlattı. Filmin ise, özetle eğlencelik olduğunu belirtirken, aslında beklentilerin sınırlarını bizden pek de farklı olmayan bir yorumla vermiş oldu.
Mustafa Üstündağ ise filmde Sadık adında bir mafya babasını canlandırıyor. Mikrofonumuza kendi karakterini anlatırken, illegal yaşayan lümpen biri olarak ifade ettiği Sadık’ın, Muro karakterinin karikatürize edilmiş bir şekli olmadığını da özellikle belirtti: “aman, yanlış yönlendirme olmasın!”
Rasim Öztekin, Dildo’nun babasını oynadığı rolü için “küçük ama çok güzel bir rol” dedi. O da Kemal Uzun’la ve bildiği bir ekiple çalışmanın güzelliklerini anlattı ve Uzun’un sektörde bilinen en pratik çalışma şekline sahip yönetmenlerden olduğunu ifade etti. Bunu, Kemal Uzun’la çalışan başka arkadaşlarımızdan da duymuştuk. Yönetmenin, gerçekten de çok hızlı ve pratik bir tarzı varmış. Bu projeyi de 23 gün gibi bir sürede tamamlamış. Bu arada Rasim Öztekin, filmi tanımlarken kullandığımız “AVM sineması” benzetmesine değişik bir bakışaçısı da sundu. Alışverişe gelen insanların, film izleyerek estetik duygularını harekete geçireceklerini, alacakları ürünlerde de beğenilerinin yükseleceğini ifade etti. Hoş bir bakış açısı olarak biz de bunu kayıtlarımıza geçirdik.
Yönetmen Kemal Uzun ise, özellikle hareketli kurgusundan ötürü filmi “değişik bir film” olarak tanımladı. Oyuncu yönetiminde nasıl bir yol izlediğini sorduğumuzda, oyuncu yönetimine değil oyuncuyla iyi iletişime inandığını söyledi. Aslında süreden ötürü videoya koyamadığımız sorularımız da oldu Kemal Uzun’a. “Yayımlamamışlar” denmesin arkamızdan, onları da aktaralım. Örneğin, “1987 yapımı Haldun Dormen’in sunduğu TRT’nin sinema programı ‘Kamera Arkası’nda çalışırken, Kemal Uzun ileride film yapacak deselerdi böyle bir film mi yapardı?” sorumuza, kendisini kalıplara sokmadığını, inandığı bir iş olduğunda her türlü filmi çekebileceğini söyledi. Uzun yıllardır sinema filmi çekmeyi arzulayan yönetmen, uygun şartların bir araya gelmesini beklemiş ve bu filmde de bu şartları bir arada bulduğu için işe koyulmuş.
Kadro hakkında genel olarak anladığımız; bu isimleri bir araya getiren asıl gücün, gerek oyuncuların birbirini tanımasının, gerekse yapımcının ve yönetmenin bu oyuncuların her biriyle daha önceden bir arada çalışmış olmasının getirdiği bir güven ortamı olduğu.
Filmin müzikleri Multitap’ten
Filmin âsi kızı Nil’i oynayan Demet Evgar ise, galaya filmin müziklerini yapan Multitap grubu ile geldi. Zira kendisinin bu grup ile bir “gönül bağı” da var ama işin magazin kısmı bizi ilgilendirmiyor. “Ne alaka” diyenler olur diye belirtelim. Evgar, Multitap grubunun albüm arzusundan yola çıkarak “Multitap Müzik Yapım”ı kurmuş ve grubun ilk albümünün de yapımcılığını üstlenmiş. Filmin müzikleri için onları öneren de yine kendisiymiş. Biz müzikleri epey beğendik. Hatta filme asıl dinamizmini veren müziklerdi demekten de sakınmıyoruz, arkasında duruyoruz.
Galada ayaküstü mikrofon uzattığımız iki isimden biri “Tik”i oynayan Fırat Tanış, diğeri de Erdal Tosun’du. Fırat Tanış etliye sütlüye dokunmayan, pasif bir tipi canlandırırken, “filmde mafya olmayan yok” diyen Erdal Tosun da bir mafya adamını canlandırıyor.
“Tip”lerin hikayesi
Filmdeki kahramanlar genel olarak karakterlerden öte, tiplerden oluşuyor. Ne yer ne içerler, nasıl yaşarlar, nasıl para kazanırlar, nereden gelmiş nereye gidiyorlar, birbirleriyle ilişkileri hangi bağlarla kurulu, bunlardan bahsedilmiyor. Aslında kendi anlatımı içinde bunlara gerek de kalmıyor, keza bu tercih edilen bir üslup. Benzerlerine kıyasla fazla hareketli ve başdöndüren bir senaryo ve kurgusu da yok filmin. Hikayenin eksenindeki tarafların yolları çok hızlıca kesişiyor ve belki de izleyicinin kafasını da çok karıştırmamak adına, türden umulandan daha az kahramanlı, daha zayıf ve düz bir hikaye karşımıza çıkıyor.
Özetle, sinemalarda daha iyi bir alternatif yoksa gidilesi, görülesi; televizyonda yayınlanınca da çekirdekleri alıp ekran karşısına geçilip izlenilesi bir film olmuş “Vay Arkadaş”.
Videomuzda röportajlardan ve fragmandan kolaj görüntüler var. İyi seyirler…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.