Will adlı barmen bir akşam çalıştığı barda çıkan kavgada bir grup gencin unuttuğu bir telefonu evine götürür. Telefona garip mesajlar gelmeye başlar ve sonrasında oldukça rahatsız edici görüntüler keşfeder. Olayın üzerine düştükçe farkında olmadan bazı doğaüstü güçleri başına musallat eder… “Under the Shadow” adlı korku filmiyle takdir toplayan yönetmen Babak Anvari yeni korku filmi Wounds ile karşımıza çıkıyor. Nathan Ballingrud tarafından kaleme alınan “The Visible Filth” adlı uzun hikâyeden uyarlanan film festivaller sonrası direkt olarak Netfix platformu üzerinden izleyicilerle buluştu
Wounds, ne yazık ki senaryo bakımından pek çok zayıflığa sahip bir şekilde karşımızda… Geleneksel Hollywood formülüne uyarak ilerliyor, ana karakterimiz olan Will filmin sonunda çıktığı yolculuk sonucunda (mecazen) değişime uğruyor fakat ne olup bittiğini anlamamıza izin verilmiyor. Bir grup gencin bazı okült işlerle uğraşıp başlarını doğaüstü güçlerle belaya soktuklarını anlıyoruz fakat bunun ne olduğu bilgisi film boyunca verilmiyor. Will’in telefonu kurcalaması ve karşı tarafı araması sonucu bu doğaüstü güçleri kendisine musallat edişi sonrasında olanlara bir anlam yüklememiz zorlaşıyor.
Teknolojinin doğaüstü güçler için bağlantı yolu oluşturması artık alıştığımız bir durum. Poltergeist’ın (1982) önderlik yaptığı bu olay bilindik serilerden olan Ring serisinde benzer şekilde işlenmişti. Bunlarda iletişim kanalı TV iken günümüzde internete sahip olan akıllı telefonlar oluyor. Aslında film klişelerden beslenerek ilerliyor fakat bunu başarılı bir şekilde gerçekleştiremiyor. Doğaüstü güçlerin ve olanların ne olduğunu açıklamadığı gibi korkutma yolu olarak psikolojik rahatsızlık verme yöntemini kullanıyor. Filmi izlenilebilir kılan da biraz bu… En azından yarattığı atmosfer ile izleyiciyi psikolojik olarak geriyor ve yer yer tekinsiz anları ile ürkütmeyi başarıyor. Lakin bu da senaryodan ziyade sinematografinin, mekân tasarımının ve ses kurgusunun başarısı… Ayrıca karakterler ve diyaloglar filmin diğer zayıf noktaları. Yaratılan karakterlerden Will dışında hiçbirinin önemi yok gibi. Sevgilisini gördüğümüz anlarda hikayeye neredeyse hiçbir katkısı yok. Sadece Will ile sevgilisi Carrie’nin aralarındaki ilişkinin kötü durumda olduğunu fark edebiliyoruz. Yazılan diyaloglar ise filmin içine girmemizi engelliyor. Belki de filmin ürkütücü anlarını bozan etkenler diyaloglar diyebiliriz.
Kafası oldukça karışık bir film aslında. Doğaüstü güçlerle olan mücadele temasıyla piyasaya sürülüyor fakat temelinde daha çok psikolojik bir korku işlemeye çalışırken sadakatsiz ve ilişkisi bir problemli bir adamı anlatıyor. Tür dengesizlikleri de filmin başarısını baltalıyor. Armie Hammer’ın Will karakteri için seçilmesi tek doğru tercih gibi gözüküyor. Fakat o bile yer yer tökezliyor. Dakota Johnson ise gerçekten çok başarısız. Carrie karakterinin rolü az olduğu halde azıcık gördüğümüz anlarda dahi inandırıcılıktan uzak bir performans sergiliyor.
Filmin başarılı olduğu tek şey teknik kısım… Sinematografisi bir korku filmine yakışır biçimde. Çekimler, tekinsiz ve gergin atmosferi yaratmayı başarıyor. Işık kullanımı ve ses kurgusu da bu atmosferi destekleyici nitelikte… Zaten öncesinde de dediğim gibi, kafası karışık olan zayıflıklarla dolu bir senaryoya rağmen filmi izlenilebilir kılan tek şey teknik başarı sonucu yaratılan atmosfer… Psikolojik korku olarak tanıtımı yapılsaydı çok daha başarılı olabilirdi.
Wounds, doğaüstü güçlerin esiri altına giren sorunlu bir ilişki içindeki bir barmeni anlatan kafası oldukça karışık bir korku filmi. Açıkçası vizyona girmeden direkt olarak Netflix’te yer alması gayet iyi olmuş. En azından bir buçuk saatlik kısa bir süreye sahip olduğu için ve yönetmenin bir önceki filmi hatırına merak edenler bir şans verebilirler. Fakat yine de beklentinizi düşük tutun…