Yarım Başarı: Anna Karenina

Edebiyat tarihinin en sarsıcı karakterlerinden birisi Anna Karenina. Erkek egemen toplumda yaşamış, hayatını erkeklerin koyduğu kurallara göre devam ettirmiş, bu kuralların dışına çıkmanın cezasını canı ile ödemiş, ölümünün üstünden yüzyıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen hala insanı etkileyen birisi… Karakterin dokunaklı ve etkileyici hikayesi daha önce beş kez perdeye, üç kez de televizyona taşınmış ama hiçbir uyarlamanın kitabın hakkını vermediği söylenip durmuştur. Bu uyarlamalarda Anna’ya Greta Garbo’dan Vivien Leigh’e, Sophie Marceau’dan Jacqueline Bisset’e kadar epey önemli aktris hayat verdi. Yeni uyarlamada karaktere Keira Knightley hayat verirken ona Jude Law, Kelly McDonald ve Aaron Johnson eşlik etti.2

Giderek dönem filmlerine, kostümlü dramalara saplanıp kalan yetenekli yönetmen Joe Wright geçtiğimiz seneyi dönem filmi olmayan “Hanna”yla noktalamıştı. “The Soloist”in ardından tekrar olumsuz eleştirileri toplayan Wright bu iki kısmen başarılı, kısmen başarısız filmden sonra güvenli sulara dönüyor ve bir uyarlamaya/dönem filmine daha imzasını atıyor.

Tolstoy’un önemli eserinin en önemli uyarlaması olmaya çalışan 2012 model Anna Karenina yer yer bunu başarıyor aslında. Geçmişte çekilen Anna Karenina adlı kostümlü dramalardan farklı bir yere konumlanıyor 2012 model Anna Karenina. Wright doğru bir işe soyunuyor: Anna Karenina’yı perdeye taşırken tiyatrodan, tiyatronun dekorlarından, tiyatral oyunculuklardan faydalanmak, tiyatro ile sinema arasındaki keskin çizgileri silikleştirmek, şarkısız bir müzikale imza atmak. Bunlar doğru ve güzel hamleler. Çoğu sitede dillendiriliyor: “İyi de bunu daha önce Baz Luhrmann ‘Romeo+Juliet”te yapmıştı zaten’”. Doğrudur, Luhrmann da sinema ile tiyatro arasındaki çizgileri silikleştirmişti ama bu denli değil. Wright, daha da ileriye gitmiş. Sonuç ilk bir saat açısından etkileyici.

3

Çok yetenekli müzisyen Dario Marianelli’nin imzasını attığı müzikler, Seamus McGarvey’nin muazzam görüntüleri ve set dekoratörlerinin aynı ölçüdeki başarısı ile filmin ilk bir saati hikayeyi ezbere bilmemize rağmen sıkmadan, gayet sürükleyici bir şekilde sona eriyor. Wright’ın sekansları birbirine bağlamaktaki başarısı, kamera hareketleri, doğru yerde yapılan kesmeler, dans sekanslarının etkileyiciliği ilk saatin sonunda izleyene “Yoksa bir başyapıt mı izliyorum?” dedirtiyor. Evet, bence ilk bir saati bir hayli kaliteliydi 2012 model Anna Karenina’nın. Wright ne denli yetenekli olduğunu tekrar tekrar gösteriyor. Bir saat boyunca döktürdükçe döktürüyor. Ta ki nefesi tükeninceye, yoruluncaya dek. İkinci perdede Wright baş aşağı giden bir performansa imza atıyor.

İkinci bölümde tempo bir hayli düşüyor. İlk bölümde bolca kullanılan müzikler ikinci bölümde sık kullanılmıyor ve bu müzikler eşliğinde yapılan danslar, tiyatral sekanslar/oyunculuklar ikinci bölümde yoklar. Tempo düşüyor, hikayeler hızla anlatılmaya çalışılıyor. Yönetmen ikinci bölümde tamamen hikayeleri anlatmaya, hatta hikayeleri toparlayıp sona erdirmeye kanalize oluyor. Hal böyle olunca ilk bölümdeki o çarpıcı sekanslar yerlerini en vasat Anna Karenina uyarlamasında gördüğümüz sekanslara bırakıyorlar. Çarpıcı bir Anna Karenina uyarlamasından klişe bir kostümlü dramaya geçiş yapıyor 2012 model Anna Karenina. Hikayelerin hızla anlatılması (Anna, kocasının evinden ayrılır, Anna sevgilisini kıskanmaya başlar, Anna kendisini morfine verir, Anna intihar eder diye özetleyebileceğimiz bu bölümler beşer-onar dakikada işleniyorlar) da filmin aleyhine bir durum oluyor.1

Gelelim oyunculuklara. Açıkçası filmin başrollerinden bir tek Aaron Johnson’ın performansını övebilirim. Karaktere yakıştığı bir gerçek. Jude Law ortalama bir performansla filmi bitirirken Keira Knightley kendisinden bir Anna Karenina olamayacağını her sekansla kanıtladı sağ olsun. Anna Karenina’nın altından kalkamadığını söylemek mümkün. Filmin asıl yıldızları yardımcı rollerde karşımıza çıkan Ruth Wilson, Alicia Vikander, Domhnall Gleeson ve diğerleri.

Teknik açıdan neredeyse kusursuz olan Anna Karenina ilk bir saati harikulade, ikinci saati vasat, sonuçta ortalama üstü olan bir film. Joe Wright’tan tamamı sağlam filmler bekliyoruz. Gene de “yarım başarı, başarısızlıktan iyidir”.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın