Age of Innocence: Yaşanamamış Aşklara Ağıt…

Martin Scorsese çeşitli janralarda filmler çeken usta bir yönetmen. Elli iki yıllık kariyerinde suç (Goodfellas, Casino, The Departed, Mean Streets), gerilim (Shutter Island, Cape Fear), dönem (Gangs of New York, The Aviator) , film noir (After Hours, The King of Comedy), spor (Raging Bull), biyografik (The Aviator, Raging Bull, Kundun), dram (Bringing Out the Dead), fantastik (Hugo) ve belgesel (Elia Kazan, Italianamerican, Shine a Light, No Direction Home) türlerinde filmler çekti. Scorsese her ne kadar farklı janralarda kendisini kanıtlamaya çalışmış (bir dönem sürekli suç türünde filmler çektiğinden “suç türünden başka bir türde film kotaramaz” diyerek eleştirilir) ve bunu başarmışsa da o, en fazla suç türündeki, gangsterleri ve mafyayı konu alan filmleriyle bilinir. The Age of Innocence ise onun kariyerinde farklı bir yerde durur. Usta yönetmen bu filmiyle geleneklerin, aristokrasinin engin dehlizlerine dalma fırsatını elde etmiştir. Ayrıca filmlerinin tümünde aşka değinmişse de ilk kez bu filmde aşkı, daha doğrusu imkânsız ve yaşanamamış bir aşkı önplana almış ve işlemiştir.

age-of-innocence

Başrollerinde Daniel Day-Lewis, Michelle Pfeifer ve Winona Ryder’ın olduğu The Age of Innocence, 1870’lerin New York’unu anlatır. Newland Archer başarılı bir avukattır. Kariyerindeki yükselişini sağlam bir evlilik yaparak pekiştirmek istemektedir. Güzel bir kız olan ve iyi bir aileden gelen May tam da aradığı kişidir. May ile nişanlanan Newland’ın hayatı pürüzsüz ilerlemektedir. Ancak May’in, kocasından yeni ayrılmış kuzeni Ellen’ın ortaya çıkmasıyla işler değişir. Ellen ile Newland arasındaki çekim, yasak bir aşka dönüşür. 19. yüzyılın geleneksel değerleri içinde böylesi bir yasak aşk, Newland’ın tüm geleceğini riske atması demektir. O dönemlerin Amerikasına baktığımızda ilk göze çarpan şey toplumun aşırı gelenekçi oluşudur. Öyle ki evlilikler ailenin izni olmadan planlanamaz ve yapılamazdı. Aileler evlatlarının giyiminden müziklerine, arkadaşlarından hal ve hareketlerine kadar her şeylerine karışırlardı. Bu gelenekçi toplumda boşanmak da yasal olsa da hoş karşılanmazdı. Hele tam evlenme arifesindeyken başka bir kadınla görüşmek hiç mi hiç hoş karşılanmazdı.

the-age-of-innocence

Newland da kocasından boşanmak istediği için pek sevilmeyen Ellen’la görüştükçe ona aşık olur. Bir yanda gelenekçi, muhafazakar ve kuralcı bir toplum, diğer yanda içini yakan, onu her gördüğünde ona bir kez daha aşık olan Ellen. İki arada bir derede kalmıştır; Newland, Ellen’la sohbet ettikçe onun kuralsızlığına hayran kalır. Pek de gelenekçi olmayan Newland’ın boşanma gibi bir takım konular hakkındaki görüşleri değişmeye başlar. Ellen uzunca bir süre Avrupa’da yaşadığından oranın kuralsızlığına alışmış, geldiği Amerika’nın bu yapısına bir türlü alışamamıştır. Bu kuralcı yapı onu çok korkutur. Ellen için Newland yeni bir tutkudur. Kocasında artık bulamadığı tutkuyu bu adamda bulur. O da, Newland’a aşık olur. Ama başından başarısız bir evlilik geçtiği ve evlendikten sonra kocasının kendisine duyduğu tutkuyu yitirdiğini gördüğü için Newland’la daha fazla yakınlaşıp bu tutkunun da tükenmesini istemez. Birbirlerine duydukları aşk, Ellen’ın tutkunun yok olmasından ve Newland’ın, kuzeni May’le nişanlanmış olduğundan; Newland’ınsa gelenekçi olan toplumunun kurallarına karşı çıkamayacağından yaşanamadan sona erer. Ellen, Avrupa’ya gider. Geriye düşler, tutkular ve uzun sohbetler kalır. Bu süre zarfındaysa May, mesleğinde başarılı, May gibi aristokrat ve önemli bir aileye sahip, zengin olan Newland’la düğün için geri sayıma başlar. Ardından da çocukları olur. Tüm bu süre zarfındaysa Newland, Ellen’ı asla unutmaz.

age-of-innocence (1)

Martin Scorsese bu filminde yaşanamamış, yaşanması kurallar ve geleneklerle imkansızlaştırılmış aşklara ağıt yakar. Ellen ile Newland arasındaki tutkuyu sarı ve kırmızı renklerle, düşlerle perdeye yansıtır. Newland finalde Ellen’ın penceresine doğru bakar ve aradan uzun yıllar geçmesine rağmen genç Ellen’ı düşler. Düş sahneleri, Newland ve Ellen’ın duygularını göstermesi açısından bir hayli önem taşır. Scorsese, ona değer vermeyen kocasından boşanmak isteyen ama özgürlüğüne kavuşma umuduyla geldiği Amerika’da boşanmasına şans tanınmayan Ellen üzerinden Amerika’nın o dönemki gelenekçiliğini ve tutuculuğunu eleştirir. Bu tutuculuk yüzündendir ki filmdeki üç kişi de kaybeden olmuştur. Ayrıca Scorsese, toplumun hoş görmeyecekleri şeyleri (Ellen’la Newland’ın yasak aşkını) bilmelerine rağmen üç maymunu oynamalarını, bilmezden gelmelerini de eleştirir. Bizler de filmi izlerken çok fazla göz önünde olan bu yasak aşkın toplum tarafından bilinememesine şaşırıyoruz. Ama aslında toplum her şeyin farkındadır. Sadece düzenleri bozulsun istemediklerinden üç maymunu oynamayı daha uygun görürler. Scorsese gerek müzikler, gerek renkler ve diyaloglarla bu hüznü izleyiciye yansıtır. Hızlı kurgusuyla tanınan, gangster filmlerini de böyle bir kurguyla kotaran Scorsese bu sefer yavaş bir kurguyu tercih eder. Filmin her anına sirayet eden o hüzün, o ağıt bu yavaş kurguyla birlikte etkisini izleyende daha da arttırır.

Yönetmenin daimi kurgucusu Thelma Schoonmaker’ın işini oldukça iyi yaptığını belirtmek gerek. Sadece Schoonmaker değil işini başarıyla yapan. Böylesi bir kostümlü dramada görüntü yönetmeni Michael Ballhaus da Scorsese için enfes kareler yakalamakta oldukça başarılıydı. Özellikle Ellen’ın iskelede denizi izlediği sahnenin uzak çekiminde ortaya etkileyici bir kare çıkarmıştı. Kostüm tasarımcısı Gabriella Pescucci, set tasarımcısı Dante Feretti, müzisyen Elmer Bernstein ve sanat yönetmeni Speed Hopkins alanlarında başarılı isimler olarak bu filmde de hayal kırıklığı yaratmıyorlar. Scorsese, Feretti’ye büyük, görkemli setler inşa ettirmekten çekinmeyerek dönemin Amerikasını daha gerçekçi bir şekilde perdeye taşımayı başarmış.

Age of Innocence

Oyunculuklara da değinmek gerek. Daniel Day-Lewis, Newland Archer rolünü başarılı bir performansla süslüyor. Kariyerinde hep yaptığı gibi karakteri yaşatıyor ve onun iki arada bir derede kalmış, hüzünlü halini ustaca ete kemiğe büründürüyor. Ellen Olenska rolündeki Michelle Pfeiffer da Lewis karşısında ezilmiyor. Filmin şaşırtıcı performansıysa Winona Ryder’dan geliyor. The Age of Innocence filmine kadar Francis Ford Coppola’nın “Bram Stoker’s Dracula”sı ve Tim Burton’ın “Edward Scissorhands”i gibi iki önemli filmde oynayan Ryder yükselişini bu filmle de devam ettiriyordu. Ryder, senaristler Scorsese ve Jay Cocks, müzisyen Brenstein, set tasarımcısı ve sanat yönetmenleri Feretti ve Robert Franco ile beraber Oscar adaylığını almıştı. Filmin elde ettiği Oscar adaylıklarından ödüle ulaşansa bir tek kostüm tasarımcısı oluyordu. Akademi bir kez daha Scorsese’yi geceden eli boş yolluyordu. Ryder buradaki rolüyle ilk Altın Küresini kazanmayı bilmişti. Film Venedik Film Festivali’nde gösterildikten sonra Scorsese’ye özel bir ödül takdim edilmişti.

Scorsese en sevdiği filmler arasında ilk beşe her zaman Stanley Kubrick’in klasiği, 1975 çıkışlı kostüm draması Barry Lyndon’ı dahil eder. Kendisini farklı alanlarda da kanıtlamak isteyen yönetmenin (bu kostüm draması onun sinemasında farklı bir yerde dursa da) bu filmi Edith Wharton’un eserinden uyarlamak istemesi şaşırtmıyor aslında. Scorsese’nin ayrıntılara verdiği önem, Kubrick’in Barry Lyndon’da ayrıntılara verdiği önemi hatırlatıyor. İki yönetmen de ellerine aldıkları bu dönem filmlerinde ortaya kusursuz işler çıkarmak için uğraşmışlar. Stanley Kubrick, Barry Lyndon filminde bunu fazlasıyla başarmıştı. Ne yazık ki aynı şeyi Scorsese ve Scorsese’nin filmi The Age of Innocence için söyleyemeyeceğiz. Filmin hikâyesinin dönemine göre bile klişe olması, filmi izlerken ne olacağını tahmin edebildiğimiz bir olay örgüsünün oluşu, iki buçuk saatlik süresinin film için gerçekten de fazla olması, gereksiz sahnelere sahip oluşu filmin en önemli eksiklerinden. Bir Barry Lyndon kadar kusursuz ve kaliteli olmasa da Scorsese’nin en farklı işlerinden, çıtayı düşürmediği, tam tersine yukarıya çekmeye çalıştığı yapımlarından bir tanesi. Scorsese bu filmle pekala başka türlerdeki filmleri de kotarabileceğini kanıtlar.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın