Yetenekli Bay Reha

reha-erdem-bakiniz.jpg

Son beş altı yılda türk sinemasında bir atılım hakim, ya da daha doğru bir şekilde atılımın hakim olduğu söylenmekte. Evet yılda elliden fazla sayıda çekilen filmle türk sineması 70lerden beri ilk kez bu kadar yoğun film yapma enflasyonu görmekte. Gerçi yapılan filmlerin çoğunluğu kaliite olarak ne eleştirmenleri ne de sinema seyircisini pek tatmin etmiyor. İşin aslı bu filmlerin çoğu tüketim toplumuna hizmet etmekte. Gerçi arada dikkat çeken, önemli festivallerden ödüller alıp uluslararası başarı yakalayan ve kalıcı filmlerde az da olsa çıkmakta. Tabii bu durumda bazı yeni yönetmenler de bir hayli dikkat çekiyor ve kendi seyircisini oluşturmaktan geri kalmıyor. İşte bu sinemacılardan biri var ki gerek yeteneği, gerek işini bilmesi, gerekse yaptığı filmlerin akılda kalıcılığı ve estetiği ile son iki üç yıl içinde bir hayli öne çıktı. Bu isim Reha Erdem.

Aslında Reha Erdem bugünkü sinema piyasasındaki en eski isimlerden biri olsa da, gerek kendisinin 21 yıllık sinemacılık kariyerinde sadece altı film olması, gerekse eleştirmenlerden ve medyadan fazla ilgi görmemesi ile ancak adı son iki üç yıldır tam olarak tellafuz edilmekte. Bu satırların yazarı da bir o kadar sinema meraklısı olmasına rağmen Reha Erdem sineması ile bir çokları gibi tesadüfen 2005 yılında tanıştı. Belki uzun yıllar yurtdışında yaşamasından dolayı türk sinemasından uzak kalmasından, belki de Reha Erdem’i fazla duymamasından. İşte bu yazı da Reha Erdem’in uzun süreli kısa sinema hikayesine bir bakış atma iddiasında.

reha-erdem-galatasaray-lisesi.jpg

Reha Erdem, 1960 yılında İstanbul’da doğdu. Pek açık olmasa da günümüzde az sayıda kalan gerçek İstanbullu bir ailenin ferdi. Kuşkusuz filmlerinin çoğundaki İstanbul önemi buradan kaynaklanmakta. Liseyi Galatasaray Lisesi’nin o eski ve büyük koridorları ve yatakhanelerinde geçiren Erdem lise yıllarında iyi karikatür çizimleri ile sanata ilgisini göstermiş bulunmakta. Türkiye’nin gayriresmi ilk sinema atölyesi ve sinematekini bünyesinde bulunduran Galatasaray’da sinemaya yabancı bir birey olarak yetişmesi de pek gözükmemekte doğrusu. Lise sonrası, Boğaziçi Üniversitesi’nde tarih yılları ve sonra Paris Üniversitesi bünyesinde sinema ve plastik sanatlar eğitimi. Paris’teki yıllarında “cinema direct” adlı proje altında üç adet kısafilm çeken Erdem, 80lerin sonunda yurda dönüp ilk filmi A Ay’ı yaptı.

1989 yılında yapılan film konu itibari ile bir kısafilmi andırsa da işleyişi, siirselliği ve estetiği ile o yıllarda tam anlamı ile önemli bir uzunmetraj filmdi. Gerçi o yıllar artık Yeşilçam’ın sonun geldiği dönemler olması ve yine o yıllarda hatırı sayılı iyi filmler yapılsa da, pek halkın ilgi duymamasından yönetmenlerin ve yapımcıların evlerinin tozlu rafşlarında unutulmaya terk edilselerde A Ay, o dönem içinde hem özel bir filmdi hem de Reha Erdem’in daha sonraki yıllarda öğrenilecek sinema dilini ortaya çıkarıyordu. Erdem, A Ay’dan sonra reklam sektörüne girdi; yıllarca reklam çekip iyi paralar kazandı. Daha sonraki filmlerinin tamamının yapımcılığını üstlenecek Atlantik Film’in sahibi Ömer Atay ile tanıştı. Gerçi birçok reklamcıya göre, çok iyi bir reklam yönetmeni sayılmasa da, Reha Erdem reklam camiasının aranan isimlerindendi. 1995 yılında kültür bakanlığının önemli yönetmenlere yaptırdığı Şiir filmleri projesinde Yahya Kemal Bayatlı’nın Deniz Türküsü’nün filmini Reha Erdem çekti. Belki de reklam sektöründen gelen bir alışkanlıktan olsa gerek, Deniz Türküsü fazlaca bilgisayar efektleri ile donanmıştı.

Deniz Türküsü (Reha Erdem)

[flashvideo file=http://videocfsxl.l3.fbcdn.net/27665/353/385914431375_43114.mp4 /]

Bu tecrübeden dört yıl sonra ikinci filmi Kaç Para Kaç’ı yapan Reha Erdem, bu filmle de bir nevi hakketiği ilgiyi görememişti. İlk filmi A Ay ile arasında tam on yıl gibi uzun bir süre olan ikinci film Kaç para Kaç, Reha Erdem’in kariyerindeki anlatım olarak en basit filmi olarak raflardaki yerini alacaktı. Ayrıca, Kaç Para Kaç gerek anlatımı gerekse de görselliği ile bir türk filminden çok Türkiye’de çevrilmiş bir fransız ya da bir italyan filmi görünümünde idi. Yaklaşık üç yıl sonra çekip ancak beş yıl sonra sinemalarda gösterilen Korkuyorum Anne ise Reha Erdem’in bir nevi seyirci ile tam olarak tanışma filmi oldu. Bu sefer, düz bir kurgudan çok non-linear naryasyonlu kurgunun hakim olduğu Korkuyorum Anne bir yönetmen açısından oldukça zor ama başarılı bir iş idi. Her ne kadar bu filmle belki festival ve sanatsal sinema seyircisi Reha Erdem’i tanımaya başlasa da hâlâ eleştirmenler ve festivaller pek Reha Erdem’i tam olarak görmek istemiyorlardı.

reha-erdem-atilla-dorsay.jpg

2006 yılında yaptığı Beş Vakit ile artık Reha Erdem açısından masalar terse dönmüştü. İlk önce Galatasaray Lisesinden bir nevi Reha Erdem’in “ağabeyi” olan Atilla Dorsay, Erdem’i medyada öne çıkardı sonra da festival kurulları Erdem’in filmlerini göstermeye başlayıp ödüllere boğmaya başladı. Geçtiğimiz son iki yıl içinde de Reha Erdem seri bir şekilde Hayat Var ve Kosmos gibi iki şiirsel, estetik ve son derece iyi filmler yaptı. Bu filmler sayesinde Erdem gerek sinemaseverler gerekse de eleştirmenlerin yeni sevgilisi oluverdi. Özellikle geçtiğimiz ay yapılan İstanbul Film festivalinde gösterilen Erdem’in son filmi Kosmos’a duyulan ilgi ve gösterilen sevgi, geç olsa da Reha Erdem’in çoktan hakkettiği bir ilgiydi.

Kuşkusuz Reha Erdem, Türkiye’nin önemli sinemacılarından biri oldukçada yetenekli ama onu özel yapan filmlerindeki Authorvari kişisel değişmeyen imzaları. Her filmi stil olarak biribirinden farklı olsada bugüne kadar belirli kendine has imzası Erdem’in her filminde oldu:

Her Farklı Filmde Farklı bir Stil

Belki de bir sinemacı olarak en zorlu olguyu sık sık kulanımayı seviyor Reha Erdem. Evet, her yönetmenın belli bir stili vardır ve filmin konusu ne olursa olsun bunu kullanmayı severler. Erdem ise bugüne kadar hep farklı stillerde yapmaya çalıştı fıilmlerini. Belki de bu yüzden bu kadar uzun bir kariyere az sayıda film sığdırdı. Meseleye somut örnekler ile bakarsak, A Ay sürreal öğelerle bezenmiş sembolik bir filmdi; Kaç Para Kaç tam anlamı ile üç perdelik ana karakter gözünden anlatılan bir insan hikayesi; Korkuyorum Anne rasyonel olmayan kurgu bitimi ile trajikomik bir mahalle hikayesi; Beş Vakit ağır ama güçlü bir babalar-çocuklar dramı; Hayat Var ve Kosmos ise siirselliğin ve felesefenin ön planda olduğu deneysel filmlerdi. Bu kadar farklı stilleri zaman zaman eksiklerle de olsa başarılı ve etkileyici bir şekilde beyazperdeye taşımayı bildi Reha Erdem. Gerçi sinema dili hep aynıydı: estetik ve etkileyici.

Nostaljik Hava

Reha Erdem sinemasının en önemli imzalarından biri bu nostaljik dil. Reha Erdem, yönetmen olarak filmlerinin atmosferlerini gerçekten farklı kendi benliğindeki dünya olarak yaratsa da hep bir nostaljik hava dikkat çekmekte. Hiçbir filminde şu hikaye şu tarihte geçmekte diye yazmasa da -filmlerinde gözüken polisler, taksiler, arabalar, öğrenciler eski zamandan kalma kostümleri ile eskiye benzeştirmelere çalışılmasa da- filmlerin içindeki ana karakterlerin davranışları, kıyafetleri, yaşadıkları mekanlar ve en önemlisi tavırları ile nostaljik havayı vermektedir. 1989 yılında yapılan A Ay, belirtilmese de 50lerin, Kaç Para Kaç 60ların ve 70lerin, Korkuyorum Anne 80lerin, Beş Vakit az da olsa yine 70lerin, Hayat Var 80 ve 90ların, Kosmos ise yine 60ların havasını vermekte ve hissetirmekte.

Bilindik Oyuncu Kadrosu

Her ne kadar son iki filminde bu alışkanlığı bırakmış olsa da Reha Erdem de, 60ların ingiliz komedileri ve 70lerin Yeşilçamı’nın unutulmaz Arzu Film ekolü gibi aynı oyuncular ile çalışmayı seven bir yönetmen. Ayrıca bu oyuncuların kariyerleri ve konumları ne olursa olsun onları istediği rollere sokabilme gibi bir yeteneği de mevcut Erdem’in. Çalıştığı bu saygın aktörler Erdem’in filmlerinde ya filmin yıldızı ya da figüranı olabiliyorlar. Örneğin, ülkenin saygın ve üst düzey aktörlerinden biri olan Taner Birsel, Kaç Para Kaç’ta hikayenin ana karakteri olup, tüm hikaye Birsel’in karakteri gözünden anlatılsa da, bir sonraki Reha Erdem fimi Korkuyorum Anne’nin hastane sahnesinde polis olarak otuz saniye gözüküp figüranlık yaptı. Korkuyorum Anne’nin merkezdeki karakterini canlandıran Ali Düşenkalkar da bir sonraki film Beş Vakit’te çoban olarak şöyle bir gözüktü. Bu iki örnekte de olduğu birçok önemli oyuncu Erdem’in filmlerinde zaman zaman figuranlık yapmaya razı olduklarına göre Erdem’in sinemasına ve kendisine fazlaca saygı duyuyor olsalar gerek. Kimbilir, Kaç Para Kaç’taki rolü ile dikkat çeken on bir yıl sonra Kosmos’da Kosmos olan Sermet Yeşil de belki bir sonraki Reha Erdem filminde simitçi olarak üç saniye şöyle bir gözükecek.

reha-florent.jpg

Görsellik ve Kurgu

Belki de Reha Erdem’in sinema dilini muhteşem yapan, görselliği ve kurguyu üst düzeyde kullanmasıdır. Özellikle kamera hareketlerini ustalığı görsel olarak mekandan bağımsız atmosferin oluşturulması Reha Erdem sinemasına yüksek bir estetik değer katmakta. 1999 yılından beri birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Florent Herry ile görünüşe göre görsel olarak iyi bir fikir birliği edinmekte. Beş Vakit filminden itibaren artık filmlerini HD formatında çeken Erdem, Herry sayesinde kullanışı pratik olan ama görsellik açısından çok tehlikeli olan HD formatını, 35 mm. formatında bilinen estetik duğarlılığa benzer şekilde iş çıkarmaktalar…

Müziğin önemi ve Ses Kurgusu

Reha Erdem’in filmlerinde en öne çıkan imzalarından biri de müzik ve ses kurgusu. Özellikle başarılı müzik seçimleri ve yine Reha Erdem’in daimi sesçisi Heve Guyader ile birlikteliği ile seyirciyi filmin içine çeken ses kurgusu ile filmlerinin önemli olgularından biri olmakta. Reha Erdem aynı filmlerinin farklı stillerindeki gibi müziklerini de her filminde farklı dilde ve stilde kullanmakta. Gerçi bir iki filminde müzikler çok fazla kullanılsa da Reha Erdem’in filmlerinin olmazsa olmazlarından.

Atmosfer ve Ritim

Reha Erdem’in işlerindeki atmosferin önemini, estetiğini birçok kez yukarıdaki satırlarda da belirtilmişti ama Erdem’in filmlerinin ritmi için belki de ayrı bir yazı yazmak lazım. Kendine sorulduğunda iyi bir sinema için filmin ritminin çok önemli olduğunu birçok kez dile getiren Reha Erdem, ayrıca kendisinin bir kurgu sinemacısı olduğunun üzerinde sürekli durmakta. Evet, iyi bir sinema eserinde filmin kurgusu ve ritmi önem teşkil etmekte, özellikle de ritmi. Reha Erdem de bir yönetmen olarak kuşkusuz bu işi çok iyi becermekte. Son filmi Kosmos’un ağır temposu ve uzun planlarında bile sahnenin ritmi o kadar iyi ayarlanmış ki, seyirci hiçbir şekilde oflayıp puflamıyor. Yine aynı filmde kurguda kopukluklar olsa da seyirciyi işleyişten soğutmuyor. Bu da Reha Erdem’in yeteneğinin bir başka kanıtı olsa gerek.

Şiirsellik, Karanlık Hava ve Mistizm

Doğrusu Reha Erdem’in tüm filmlerinde bir şiirsellik hakim. Bu hemen hemen bütün author filmlerinde görülen bir durum. Reha Erdem farklı olarak biraz karanlık atmosferleri de seviyor. En şenşakrak filmi Korkuyorum Anne’de bile az da olsa bir karanlık hava vardı. Belki bu Erdem’in biraz fransız kültürü ile yetişmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ama bu karanlık atmosfer, hep farklılığı deneyen Reha Erdem’in yegane tabii ve kalıcı yönü. Birçok zaman Reha Erdem filmlerinde mistik havayı kullanmayı seviyor. Mistisizmi filmlerindeki hikaye örgüsü ve karakter betimlemelerinde eksik bırakmıyor.

reha-erdem-hayat-var.jpg

Reha Erdem, aslında türk sinemasına çok erken yaşta girdi ama sessiz ve kimsenin göremediği bir şekilde zamanla olgunlaştı. Benim görüşüme göre günümüz türk sinemasında gerek popüler-piyasa işler yapanlar olsun gerekse sanat filmleri yapıp uluslararası festivallerde ödül alan isimler olsun, tüm bu yönetmenlerin bir iki gömlek üstünde en iyi yönetmen konumunda. Çünkü tam anlamı ile dolu dolu bir sinema yapıyor. Yurtdışında yaşayan türk yönetmenleri de dahil edersek, Fatih Akın ile beraber en etkileyici filmleri yapan isim; tabii bu son cümle şahsi görüşüm.

Özellikle son bir iki yılda sinemaseverler, üniversite öğrencileri ve sinema eleştimenleri tarafından hakettiği ilgiyi görmeye başladı Reha Erdem. Okumuş kesim veya bir başka deyişle “enteller” arasında daha da popüler olucak gibi . Ama popüler olmasa da Reha Erdem’in değiştirmiyeceği yegane olgusu sinema sanatını çok iyi hissetmesi, işini çok iyi bilmesi ve son derece yetenekli bir yönetmen olması. Bu durum Yetenekli Bay Reha’yı özel bir sanatçı yapmakta….


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir cevap yazın